Lazer Enterferometre Kütlesel Çekim Dalgaları Gözlemevi (Laser Interferometer Gravitational Wave Observatory) – LIGO
12.02.2016 tarihinde LIGO, Fransa’nın Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi ve İngiltere Bilim Kurulu’nun aynı anda yaptığı açıklama ile dünya, 1,3 milyar ışık yılı uzakta iki karadeliğin çarpışması ile oluşan kütle çekim dalgalarının 14 Eylül 2015'te dünyaya ulaştığını ve LIGO tarafından belirlendiğini öğrendi. Açıklama sırasında yakalanan dalgaların sesi de dinletildi.
12.02.2016 tarihinde LIGO, Fransa’nın Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi ve İngiltere Bilim Kurulu’nun aynı anda yaptığı açıklama ile dünya, 1,3 milyar ışık yılı uzakta iki karadeliğin çarpışması ile oluşan kütle çekim dalgalarının 14 Eylül 2015'te dünyaya ulaştığını ve LIGO tarafından belirlendiğini öğrendi. Açıklama sırasında yakalanan dalgaların sesi de dinletildi.
Müfit Akyos
İnsanlık,
tarihi boyunca ışığı kullanarak evreni gözlemledi, anlamaya çalıştı. Işıkla
sınırlı astronomi biliminin sınırlarının genişletilmesi bilim insanlarının hep
gündemlerinde oldu. İnsanlığa bu sınırın
aşılması olanağını günümüzde kütle çekim dalgası (KÇD) astronomisi
sağlamaktadır.
Evrendeki
nesnelerin hareketlerinin oluşturduğu KÇD, evreni dolduran “madde” tarafından
emilmediği ve yansıtılmadığı için ilk yaratıldıkları halleriyle
gözlemlenebilir. Bu özellikleri nedeniyle dünya ile gözlemlendikleri nokta
arasındaki bilinmeyenleri de taşırlar. KÇD’lerin
ölçülebilmeleri sayesinde evrenin tarihiyle ilgili önceden olmadığı kadar
eskilere gidebileceğiz. Gözlemlenen (yakalanan) her bir KÇD evrene açılan bir
penceremiz anlamına gelmektedir.
Newton’un
5 Haziran 1687 de basılan kitabında yerçekiminden ilk kez söz edilmişti. |
“Yükselen
her şey düşer”, Newton’un bulduğu yerçekimi teorisini en iyi tanımlayan deyiş
olmalı. Ayın dünyanın çevresinde bir yörüngede dönmesini sağlayan güçle elmanın
yere düşmesini sağlayan güç aynıydı. Bu güç yerçekimiydi. Newton’un yerçekimi teorisine göre evrende
her kütlenin kendi kütlesel çekim alanı vardı ve evrendeki bütün kütlelerle
etkileşimli bir bütün oluşturmaktaydı. Bir kütle yer değiştirdiğinde evrendeki
bütün kütle çekim alanı ve buna bağlı olarak da kütle çekim güçleri de anında
değişmekteydi.
Üç
boyutlu bir evrende yaşadığımızı varsaydığımız sürece bu teori doğruydu. Ancak bir
boyut daha vardı; Einstein’ın tanımlamasıyla uzay-zaman. Einstein, evrendeki
kütlelerin yer değiştirmesi dahil hiçbir bilginin yayılımının (iletişimin)
ışıktan daha hızlı olamayacağını bunun ancak kütle çekim dalgalarıyla
olabileceğini ve gözlenebileceğini yüz yıl önce (1916) ileri sürdü. Uzay-zamanda
oluşan “bükülmenin” gözlenebileceği
deneysel teknikler (Lazer Enterferometresi) ancak 2016’da gerçekleştirilebildi.
1,3 Milyar Yıl Önceden Gelen Dalgalar
12.02.2016 tarihinde Lazer Enterferometresi Kütlesel Çekim Dalgaları Gözlemevi (Laser
Interferometer Gravitational Wave Observatory) – LIGO, Fransa’nın Ulusal Bilimsel
Araştırmalar Merkezi ve İngiltere Bilim Kurulu’nun aynı anda yaptığı açıklama
ile dünya, 1,3 milyar ışık yılı uzakta iki karadeliğin çarpışması ile oluşan kütle
çekim dalgalarının 14 Eylül 2015'te dünyaya ulaştığını ve LIGO
tarafından belirlendiğini öğrendi. Açıklama sırasında yakalanan dalgaların sesi
de dinletildi. 16 ülkeden bin kadar araştırmacının
katıldığı aylar süren çalışma ile dalgaların doğrulanması ve hesaplanması
yapıldı.
Dalgaların önce Livingston,
Louisiana’daki detektöre, 7,1 milisaniye sonra da Hanford, Washington’daki dedektöre ulaştığı duyuruldu. Keşif aralarında 3 bin kilometre olan iki
detektörün de aynı sonucu vermesiyle doğrulandı.
LIGO dedektörlerinin
çalışması
KÇD’nin duyulması ses dalgalarına çevrilmesiyle olur. Nasıl
ki radyo dalgaları onları yakalayan ve sese dönüştüren radyo olmaksızın
duyulmazsa modern hassas detektörler de bir tür “kütle çekim dalga radyoları”
olarak tanımlanabilirler.
Bir lazer
kaynağından çıkan ışın demeti iki kolun kesişme noktasındaki ayrıştırıcıda
ikiye bölünür. Her bir kolun sonunda ve ayrıştırıcıya yakın bir noktada yer
alan aynalar arasında ışın yansıyarak ileri geri hareket ederler. Kolların
uzunluklarında bir değişiklik olmadığı sürece aynalar arasında gidip gelen
ışınlar dalga özelliği nedeniyle birbirlerine geçerek sönümleneceklerdir. Bu
durumda detektörde herhangi bir belirti olmayacaktır. Kollardan birinin çok
küçük oranda değişmesi (protonun çapının (10-15 metre),
10.000’de 1’i kadar) durumunda yansıyan ışınlar birbirlerini
sönümlendiremeyeceğinden dedektörde
görülebilecek ve ses dalgasına dönüştürülerek duyulması sağlanacaktır.
NSF’in finanse ettiği
en büyük proje: LIGO’nun gelişimi
1970’li
yıllarda başlayan LIGO’nun yapılabilirlik çalışmaları, 1972’de MIT’de
yayımlanan bir kilometre boyutunda detektör ve ses kaynağının esasları konulu
bir makaleye dayandırılmıştı. 1979’da National Science Foundation (A.B.D Ulusal Bilim Kurumu) – NSF’in, California Institute of Technology - Caltech ve Massachusetts
Institute of Technology - MIT üniversitelerine lazer
enterferometresi araştırma ve geliştirmesi için sağladığı finansmanla başlayan
çalışmalar, Hanford, Washington ve Livingston,
Louisiana’da iki tesisin kurulması ve 1999’da resmi açılışlarının yapılması ile
sürdü. LIGO’ların inşasında Avustralya, Almanya ve Birleşik Krallık’tan (İngiltere) finansal destek alındı. 1997’de kurulan LIGO Bilimsel İşbirliği (LIGO Scientific Collaboration -LSC) ile
uluslararası boyut kazandı. 2002’den itibaren kütle çekim dalgaları
araştırmaları başladı.
2010 yılına kadar hiçbir kütle çekim dalgası gözlenemese de LIGO araştırmalarının ikinci aşamasında 2012-2014 yılları arasında LIGO donanımının bütünüyle yeniden tasarlanması için önemli deneyimler sağlanmış oldu. Böylece LIGO’nun enterferometrelerinin hassasiyeti 10 kat arttırıldı. Bu LIGO’nun kütle çekim dalgalarını 10 kat daha uzaktan ve 1.000 katı bir hacimde yer alan galaksileri dinlemesi anlamına geliyordu. Geliştirilmiş enterferometrelerle gözlemler Eylül 2015’de başladı.
LIGO, dünyaya yayılmış benzer gözlem merkezleriyle kurduğu
işbirlikleriyle yakaladığı sinyalleri bağımsız kurumlarda doğrulatmakta ve
birlikte çalışmaktadır.2010 yılına kadar hiçbir kütle çekim dalgası gözlenemese de LIGO araştırmalarının ikinci aşamasında 2012-2014 yılları arasında LIGO donanımının bütünüyle yeniden tasarlanması için önemli deneyimler sağlanmış oldu. Böylece LIGO’nun enterferometrelerinin hassasiyeti 10 kat arttırıldı. Bu LIGO’nun kütle çekim dalgalarını 10 kat daha uzaktan ve 1.000 katı bir hacimde yer alan galaksileri dinlemesi anlamına geliyordu. Geliştirilmiş enterferometrelerle gözlemler Eylül 2015’de başladı.
Kütle çekim
dalgalarını araştırılması için oluşturulan yapı, aralarında 3.000 km. olan iki
kütle çekim dalgası detektöründen (LIGO
Hanford ve LIGO
Livingston) ve iki
araştırma merkezinden (Caltech ve MIT) oluşmaktadır. Her bir detektörde
mühendis, teknisyen ve araştırmacı olarak yaklaşık 40’ar kişi
çalışmaktadır. Ayrıca eğitim, tanıtım ve dışa açık faaliyetler de
yapılmaktadır.
LIGO Bilimsel İşbirliği (LSC - LIGO Scientific Collaboration), kütle çekim dalgaları araştırmaları
yapan uluslararası fizik enstitüleri ve araştırma gruplarından 900’den fazla
biliminsanının ve 44.000 Einstein@Home faal kullanıcısının bilimsel işbirliği için bir araya
geldikleri bir platformdur.
LIGO, UK
Science and Technology Facilities Council, Max Planck Society, ve Australian
Research Council’ın önemli katkılarıyla NSF tarafından finanse
edilmektedir. Bugüne kadar 620 milyon dolar harcama ile NSF’in finanse ettiği
en büyük projedir.
LIGO’nun
Mühendislik Harikaları
En hassas: LIGO enterferometrelerindeki aynaları
arasındaki mesafenin değişimi bir protonun çapının (10-15 metre), 10.000’de 1’i kadar hassasiyetle(10-19 metre) belirlenebilmektedir.
Dünyanın en geniş ikinci vakum hücresi: 10,000 m3 hacimdeki hücre, 11 Boeing 747-400
uçağının sığabileceği ya da 2,5 milyon futbol topunu şişirecek hacimde.
Çok yüksek
vakum: LIGO vakum
tüpünün içindeki basınç 10-9 torr (bir atmosfer basıncın trilyonda biri). 10,000 m3 hava 40 günde boşaltılıyor.
Yeryüzünün eğriliği: LIGO’nun 4’er km’lik kolları boyunca oluşan yeryüzü eğriliği 1 metreyi
bulmaktadır. LIGO’nun hassas ölçümleri için vakum tüpünün yer aldığı bu
kollarda zemin söz konusu eğriliği giderecek mükemmellikte büyük bir
hassasiyetle düzeltilmiş ve betonlanmıştır.
Konuyla ilgili bir videoya https://youtu.be/B4XzLDM3Py8 'dan
ulaşabilirsiniz.
Değerlendirme
1970’lerden
buyana binlerce biliminsanının milyonlarca dolar harcanarak sürdürdükleri bu
“büyük bilim” projesinin getirileri neler olmuştur sorusu sorulabilir. Bilim
dünyası açısından evrenin oluşumunun anlaşılması yolunda projenin misyonuna da
uygun olarak devrimsel bir araca - kütle çekim dalgalarını gözlemleyecek
fiziksel araçlar - sahip olunmuştur. Temel bilimsel araştırmaların çıkış
noktası patent sayıları, ticarileşecek ürünler değildir. Altı çizilmesi gereken
nokta yakın bir gelecekte projenin halkın refahına doğrudan bir katkısı
olmayacağı, ticari bir sonuç oluşmayacağı bilinse de 40 yılı aşkın süre
projenin finanse edilmesidir. İşte buna “bilim politikası” diyoruz. Araştırma sürecinde “problemlerin”
çözümünde yeni teknolojilerin geliştirilmesi veya keşfedilmesi sürecin
doğasında vardır. LIGO özelinde ölçümün hassasiyetini arttırmak amacıyla yapılan
bilimsel ve mühendislik çalışmaları sonucunda optik, metroloji, lazer, vakum,
malzeme teknolojilerinde ve zaman serileri ve veri analizi, dağıtık hesaplama
yöntemlerinde önemli geliştirmeler ve keşifler yapılmıştır.
Sonuç olarak insanlığın bilim tarihinde çok önemli bir köşe taşı sayılacak bu proje ve sonuçları bize bir kez daha temel bilimler olmaksızın bir bilim - teknoloji - yenilik (inovasyon) politikası olamayacağını göstermektedir.
Yararlanılan kaynaklar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder