Bilimi övmek … Bilim yapanı dövmek
Müfit
Akyos
14 Ocak 2015’de TÜBİTAK
çatısı altında alelacele yapılan Ar-Ge Reform Paketi açıklaması konuşmasının
devamında hâlâ hırsla ve hınçla gündemde tutulmaya çalışılan “akademisyenler
bildirisine” uzun uzun yer verilerek bu bildiri etrafında oluşturulan cadı
kazanının ateşine odunlar atıldı.
Çok değil yaklaşık iki
buçuk yıl önce benzer bir teşvik paketinin açıklanması sırasında, TÜBİTAK
bütçesinden Ar-Ge yapacak firmalara destek için ayrılan bütçenin bir bölümünü
iade etmek zorunda kaldıklarını belirten Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat
Ergün, sanayicileri eleştirerek ”Ya
bilinmiyor, ya nitelikli proje hazırlama eksiği var ya da başvurulmuyor.
Kullanacak adam, kullanacak üniversite, kullanacak sanayici, işbirliği projesi
arıyoruz” demişti. (3 Temmuz 2013 tarihli Cumhuriyet Gazetesi).
Bu açıklamadan
hareketle yazdığım “Neden Ar-Ge yapılsın ki!” başlıklı (Cumhuriyet Bilim
Teknoloji Dergisi, Politik Bilim Köşesi, 2 Ağustos 2013) yazıda, “Sn.
Bakanın bu serzenişi şu soruları aklımıza getirdi. Neden Ar-Ge yapılsın ki?
Hangi ortamda Ar-Ge yapılır? Bütün
ilginin ticarette, faizde, sıcak parada, “yık-yap-sat” ta, HES’ler vb.
faaliyetlerde odaklandığı bir ülkede Ar-Ge, teknoloji ve yenilikçi ürün
geliştirme gibi yüksek düzeyde nitelikler, kurumsal kapasiteler, örgütlenme ve
yönetim becerileri gerektiren, üstüne üstlük hemen bugünden yarına getirisi
olmayacak risk içeren alanlara kim ve neden yatırım yapsın ki? … Hem ne kadar
fonlanırsa fonlansın Ar-Ge yapacaklar öncelikle ‘huzur’ ister; düşünen,
sorgulayan, eleştiren yaratıcı insanlarına saygı gösterilmesini ve değer
verilmesini ister. ‘Gazsız’ bir temiz hava ister.”
denilmişti.
İşaret edilen bu
noktalar halen geçerliliğini korumaktaysa da konuyu bir de ‘sistem’ kavramı
bağlamında açıklamaya çalışalım. Ülkelerin Ar-Ge’ye yaptıkları yatırımlar
geleceklerine yatırım yapmak anlamı taşımaktadır. Teşvik edilen esas olarak
Ulusal Yenilik (inovasyon) Sistemi’dir (UYS). Sistem özetle; tanımlı bir
çevrede birbirleriyle etkileşim ve ilişki (girdi-çıktı) içinde bir bütün
oluşturan birden çok elemandan oluşan ve tanımlı çıktıları olan bir yapıdır.
UYS özelinde, sistemin elemanları üniversiteler, kamu özel araştırma kurumları,
araştırmacılar, yenilikçiler, girişimciler, arayüz destek kurumları, finans
kuruluşları ve finansörler, alt yapılar (laboratuvarlar, teknoparklar,
kuluçkalıklar, teknoloji transfer ofisleri vb.), sanal ağyapılar, uzmanlar ve
danışmanlardır. Sistemin çıktısı en genel anlamıyla toplumsal refah olarak
tanımlanabilir. UYS’nin ana girdisi bilgidir. Bilgiyi yaratan ve taşıyan en
önemli eleman nitelikli insan kaynağıdır. Sistemlerin verimliliğini belirleyen
ise elemanları arasındaki girdi-çıktıların niteliği ve niceliği ile
‘yönetiminin’ kapasitesidir.
UYS’ne
son yıllarda kaynak ayrıldığı bir gerçektir. Sorun sistemin verimliliğindedir.
Bir veri ile somutlaştıralım. 1990’lardan bu yana farklı kurumlarca Ar-Ge’ye
artan miktarlarda teşvik verilmektedir. Ar-Ge teşvikleri sonucunda beklenti
ileri teknoloji içerikli ürünlerin dış ticaretimizdeki payının artmasıdır.
İmalat sanayisi dış satımında yüksek teknolojili ürünlerin payı 2005’de %6 iken
2011-2014 arasında ortalama %3,4 te takılı kalmıştır. Neden? Çünkü sistem ve içinde bulunduğu çevre
kötü yönetilmektedir. Sistemin iyi çalışması için siyasa oluşturan, strateji ve
uygulama araçları geliştiren kurumların yetersizliği en önemli sorundur. Bu
kurumların nitelikli insan kaynağına, şeffaf
işleyişe, yönetişim anlayışına özetle yüksek kapasiteye sahip olmaları beklenir.
Liyakatın işlemediği, katılımcılığın uygulanmadığı, öğrenmeyen, dışlayıcı
yapılar UYS’ni yönetmekte başarısız olmaktadırlar.
İyi
yönetilemeyen sistemlerde tek çözüm olarak “sisteme para pompalamak”, örneği
şampiyonlar yetiştirmek uğruna amacı aşan teşviklerle donatılan spor
sistemimizde olduğu gibi hormonlu Ar-Ge’ciler doğurabilir. Bu endişe elbette şu
anda büyük emekle ve iyi niyetle Ar-Ge çalışmalarını sürdüren kamu ve özel
araştırma kurumlarımızdaki, firmalardaki araştırmacılarımızı, mühendislerimizi
ve girişimcilerimizi kapsamamaktadır. Ancak
‘çok paranın delikanlıyı bozduğu’ da bir gerçektir.
Temel
bilim araştırmalarında, uygulamalı araştırmalarda, yenilik (inovasyon)
faaliyetlerinde en değerli ‘kaynak’ doktoralı elemanlar ve üniversitelerdir.
Bütün dünyanın peşinde olduğu bu kaynağa son günlerde süre giden saldırıların
son bulmaması durumunda bir kuşak gencecik akademisyenimizi kaybetme olasılığı
güçlüdür. Nitekim Avrupa’dan bazı üniversiteler şimdiden bu akademisyenlerimize
özel burslar açmaya başlamışlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder