1 Şubat 2016 Pazartesi

Bilimi övmek … Bilim yapanı dövmek

Müfit Akyos


14 Ocak 2015’de TÜBİTAK çatısı altında alelacele yapılan Ar-Ge Reform Paketi açıklaması konuşmasının devamında hâlâ hırsla ve hınçla gündemde tutulmaya çalışılan “akademisyenler bildirisine” uzun uzun yer verilerek bu bildiri etrafında oluşturulan cadı kazanının ateşine odunlar atıldı.


Çok değil yaklaşık iki buçuk yıl önce benzer bir teşvik paketinin açıklanması sırasında, TÜBİTAK bütçesinden Ar-Ge yapacak firmalara destek için ayrılan bütçenin bir bölümünü iade etmek zorunda kaldıklarını belirten Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, sanayicileri eleştirerek ”Ya bilinmiyor, ya nitelikli proje hazırlama eksiği var ya da başvurulmuyor. Kullanacak adam, kullanacak üniversite, kullanacak sanayici, işbirliği projesi arıyoruz” demişti. (3 Temmuz 2013 tarihli Cumhuriyet Gazetesi).


Bu açıklamadan hareketle yazdığım “Neden Ar-Ge yapılsın ki!” başlıklı (Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi, Politik Bilim Köşesi, 2 Ağustos 2013) yazıda, “Sn. Bakanın bu serzenişi şu soruları aklımıza getirdi. Neden Ar-Ge yapılsın ki? Hangi ortamda Ar-Ge yapılır? Bütün ilginin ticarette, faizde, sıcak parada, “yık-yap-sat” ta, HES’ler vb. faaliyetlerde odaklandığı bir ülkede Ar-Ge, teknoloji ve yenilikçi ürün geliştirme gibi yüksek düzeyde nitelikler, kurumsal kapasiteler, örgütlenme ve yönetim becerileri gerektiren, üstüne üstlük hemen bugünden yarına getirisi olmayacak risk içeren alanlara kim ve neden yatırım yapsın ki? … Hem ne kadar fonlanırsa fonlansın Ar-Ge yapacaklar öncelikle ‘huzur’ ister; düşünen, sorgulayan, eleştiren yaratıcı insanlarına saygı gösterilmesini ve değer verilmesini ister. ‘Gazsız’ bir temiz hava ister.” denilmişti.


İşaret edilen bu noktalar halen geçerliliğini korumaktaysa da konuyu bir de ‘sistem’ kavramı bağlamında açıklamaya çalışalım. Ülkelerin Ar-Ge’ye yaptıkları yatırımlar geleceklerine yatırım yapmak anlamı taşımaktadır. Teşvik edilen esas olarak Ulusal Yenilik (inovasyon) Sistemi’dir (UYS). Sistem özetle; tanımlı bir çevrede birbirleriyle etkileşim ve ilişki (girdi-çıktı) içinde bir bütün oluşturan birden çok elemandan oluşan ve tanımlı çıktıları olan bir yapıdır. UYS özelinde, sistemin elemanları üniversiteler, kamu özel araştırma kurumları, araştırmacılar, yenilikçiler, girişimciler, arayüz destek kurumları, finans kuruluşları ve finansörler, alt yapılar (laboratuvarlar, teknoparklar, kuluçkalıklar, teknoloji transfer ofisleri vb.), sanal ağyapılar, uzmanlar ve danışmanlardır. Sistemin çıktısı en genel anlamıyla toplumsal refah olarak tanımlanabilir. UYS’nin ana girdisi bilgidir. Bilgiyi yaratan ve taşıyan en önemli eleman nitelikli insan kaynağıdır. Sistemlerin verimliliğini belirleyen ise elemanları arasındaki girdi-çıktıların niteliği ve niceliği ile ‘yönetiminin’ kapasitesidir.


UYS’ne son yıllarda kaynak ayrıldığı bir gerçektir. Sorun sistemin verimliliğindedir. Bir veri ile somutlaştıralım. 1990’lardan bu yana farklı kurumlarca Ar-Ge’ye artan miktarlarda teşvik verilmektedir. Ar-Ge teşvikleri sonucunda beklenti ileri teknoloji içerikli ürünlerin dış ticaretimizdeki payının artmasıdır. İmalat sanayisi dış satımında yüksek teknolojili ürünlerin payı 2005’de %6 iken 2011-2014 arasında ortalama %3,4 te takılı kalmıştır.  Neden? Çünkü sistem ve içinde bulunduğu çevre kötü yönetilmektedir. Sistemin iyi çalışması için siyasa oluşturan, strateji ve uygulama araçları geliştiren kurumların yetersizliği en önemli sorundur. Bu kurumların nitelikli insan kaynağına,  şeffaf işleyişe, yönetişim anlayışına özetle yüksek kapasiteye sahip olmaları beklenir. Liyakatın işlemediği, katılımcılığın uygulanmadığı, öğrenmeyen, dışlayıcı yapılar UYS’ni yönetmekte başarısız olmaktadırlar.


İyi yönetilemeyen sistemlerde tek çözüm olarak “sisteme para pompalamak”, örneği şampiyonlar yetiştirmek uğruna amacı aşan teşviklerle donatılan spor sistemimizde olduğu gibi hormonlu Ar-Ge’ciler doğurabilir. Bu endişe elbette şu anda büyük emekle ve iyi niyetle Ar-Ge çalışmalarını sürdüren kamu ve özel araştırma kurumlarımızdaki, firmalardaki araştırmacılarımızı, mühendislerimizi ve girişimcilerimizi kapsamamaktadır.  Ancak ‘çok paranın delikanlıyı bozduğu’ da bir gerçektir.


Temel bilim araştırmalarında, uygulamalı araştırmalarda, yenilik (inovasyon) faaliyetlerinde en değerli ‘kaynak’ doktoralı elemanlar ve üniversitelerdir. Bütün dünyanın peşinde olduğu bu kaynağa son günlerde süre giden saldırıların son bulmaması durumunda bir kuşak gencecik akademisyenimizi kaybetme olasılığı güçlüdür. Nitekim Avrupa’dan bazı üniversiteler şimdiden bu akademisyenlerimize özel burslar açmaya başlamışlardır. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder