22 Aralık 2019 Pazar

Merak II - Merakın farklı boyutları


HBT konferanslarının bu yılki konusu “merak”. 7 Aralık’ta yapılan ikinci oturumda Dr. Derya Gürses Tarbuck’ın moderatörlüğünde, Prof. Dr. Türker Kılıç ve ben “İnsanlığın ve uygarlığın itici gücü, varoluş biçimi olarak” merak kavramını irdeledik. Bu oturumdaki bazı düşüncelerimi sizlerle de paylaşıyorum.
Merak bildiklerimizden hareketle anlamlı sorular sorarak başlattığımız bir süreçtir. Bu süreçte yeterince üzerinde düşünülmemiş ve gözden geçirilmemiş sorular sorunludur.  Merak, tutarlı bir sistem altında bilmeye ve dünyayı keşfetmeye yöneldiğinde anlam kazanmakta bir başka deyişle “bilime” evrilmektedir. “İyi bir soru, birkaç yanıt katmanı doğurabilir, onlarca yıl sürecek çözüm arayışlarını esinleyebilir, bütünüyle yeni merak alanları açabilir ve yerleşik düşüncede değişiklikler oluşturabilir. Öte yandan yanıtlar, çoğunlukla süreci sona erdirir”[1]

21 Aralık 2019 Cumartesi

Merak I: Kırkıncı kapı…


Merak etmemizi engellemek isteyenlere karşın merak etmektir yaşamı anlamlı kılan…
İlk çağlardan bu yana kırk sayısının kutsallığına inanılmakta ise de masallarda rastladığımız kırkıncı oda metaforunun farklı bir anlamı olmalı. Çünkü genellikle açılması yasaklanan bu oda bir yandan masalın heyecanını ve temasını oluştursa da adeta insanoğlunu merak etmesi durumunda başına gelebilecekler konusunda uyarmaktadır. Ancak bu yasağın genellikle egemenler tarafından konulması ve kırkıncı odayı merakına yenilerek açanların başına gelenlerin çoğunlukla kötü şeyler olması üzerinde düşünülmesi gereken bir metafordur. Bu metaforu, bilmek yalnızca egemenlere özgü bir haktır ve “halkın” bilme sınırını belirleme erki de egemene aittir olarak yorumlamak olasıdır. Merak, akıl ve inanç arasındaki ilişkiyi en güzel biçimde yansıtan Umberto Eco’nun Gülün Adı romanında gerçek ortaya çıktığında sarsılan kilise otoritesi buna güzel bir örnektir.

Demokratik yeniliğe örnekler - II


daha fazla demokrasi, daha fazla katılım, karar ve söz hakkı …
Demokratik yeniliğin (DY) en önemli özelliği “katılımcılık” kavramını, iktidarın el değiştirmesi olmadığını bilerek irdelemek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Önceki yazıda sözü edilen Porto Alegre “katılımcı bütçe” modelinin Brezilya İşçi Partisi ile yaşadığı süreç de bunu doğrulamaktadır.  Buradaki demokratik yenilikçilikten amaç daha fazla “katılımla” sınırlıdır. Katılım ise halkın sesinin yönetim düzeyinde daha fazla duyulması, dikkate alınması ve kendi sorunlarını tanımlaması, çözümlerini oluşturması ve bütçeden daha fazla kaynak ayrılmasına müdahale edebilecek örgütlülüğe ve güce sahip olmasıdır. Demokratik yeniliğin özellikleri daha fazla katılım,  belli bir kamu sorununu halkın da katılımıyla çözmesi, toplumun farklı kesimleri arasındaki sorunların birlikte çözümü ve adım adım ilerleyen bir kazanma süreci olmasıdır.
Yerel yönetimler bağlamında toplumsal hizmet süreçlerinin gerçek ihtiyaç sahiplerince tanımlanması – uygulanması – izlenip değerlendirilmesi – iyileştirilmesi döngüsünün işletilmesi ve kaynakların toplanması ve dağıtılmasında etkin olunması DY araçlarının öğrenilmesi ve geliştirilmesi zamanla kazanılacak bir yetkinliktir. Doğrudan demokratik katılımın yolunu açabilecek bir araç olabilecek DY, sandıkla sınırlı “anlık” edilgen katılımın aşılabilmesine katkıda bulunabilecektir. Katılım ortamları farklı kesimlerin sosyalleşeceği “ortak açık öğrenme “ alanlarıdır.

19 Kasım 2019 Salı

Sosyal yenilikten demokratik yeniliğe


Demokratik yenilikçilik vatandaşlarla politik otorite arasındaki ilişkinin doğasını değişecektir…


Temsili demokrasinin araçlarının giderek daraltıldığı günümüzde halkın iradesi söyleminin içi boşaltılarak “kutsallaştırılmasının” anlamsızlığı iyice belirginleşmektedir. Hemen bütün dünyada bir yandan demokratik rejimlerin katılım araçlarının halkın ve dünyamızın sorunlarını çözümlemekte yetersiz kaldığı, yeni ve yenilikçi katılım araçlarına gerek olduğu tartışılmaktadır. Oy sandığına indirgenen halkın iradesi günümüzün otokratik liderlerinin elinde bu iradenin hapsedildiği araçlara dönüştürülmektedir. Kim derdi ki “demokrasinin beşiği” İngiltere’de bir süreliğine de olsa parlamento kapatılacak. Öte yandan, Greta Thunberg 200 ülkede 40.000 çocuğu dünyanın geleceği için harekete geçirebiliyor. BM dahil, dünya liderlerine “hadlerini bildiren” bir hareketi başlatabiliyor.
Bütün eksikliklerine karşın demokratik rejimin en iyisi olduğu söylense de, bu eksikliklerden en çok etkilenenler kendi problemlerini tanımlayıp, çözümlerini geliştirip uygulayarak demokrasiyi sürekli geliştiremezler mi? Yeniliğin (inovasyon) çoğunlukla üretim bağlamında kullanıldığı ve nerede ise iyice sıkışan liberal ekonominin çıkışı için güçlü bir araç olarak sunulduğu günümüzde yenilikçilik, katılımcı demokrasinin geliştirilmesi ve toplumsal mutluluk ve refahın yükseltilmesi için bir araç olarak kullanılamaz mı?

6 Ekim 2019 Pazar

Bilim yapmak




Bilim insanlarımızı anlatan kitaplar
İktidara geldiği ilk günden itibaren kurumları ele geçirmeyi ilke edinen anlayış Türkiye Bilimler Akademisi’ni de (TÜBA) atlamamış ve 2011’de özerk yapısını ortadan kaldırmıştır. Buna tepki olarak bağımsız bir akademi yapısında kurulan Bilim Akademisi, bilimi topluma anlatmaya çalışıyor. Bilim Akademisi’nin bu bağlamdaki ilk yayını, “Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar, Yayına hazırlayan: M. Ali Alpar, T. İş Bankası – Bilim Akademisi, Şubat 2019.” oldu.

19 Eylül 2019 Perşembe

Oku … Oku … Goool!



Hakikati aramak ve onu kendi düşündüğü gibi ifade etmek asla suç olamaz.
Sebastian Castellio, 1551


Futbol yaşamının 1983 – 1993 arasındaki yıllarını Galatasaray’da geçiren ve ülkemiz futbolunda derin izler bırakan Cevad Prekazi, yaşamında çok önemli bir yeri olan Partizan takımını şöyle anlatıyor, “Partizan müthiş bir kulüp. Partizan Stadı’nda kütüphane vardı eskiden, maalesef yok ettiler onu … O zaman belki Belgrad’ın hiçbir yerinde yoktu öyle kütüphane. … Okumak lazım, her zaman. Okumak, okumak, okumak… Bir okul gibiydi Partizan.” Yugoslav devriminin eğitimiyle ilgili olarak da “Çok iyi bir eğitimden geçtim, sadece ben değil herkes. … Her okulda spor salonu vardı. Orkestralar vardı yine her okulda.” diyor. Prekazi hâlâ çok iyi bir okuyucu, Ernest Hemingway’den Rus yazarlarına, Amin Maalouf’tan İranlı ve Afgan yazarlara kadar uzanıyor okudukları. Anlatımından anlıyoruz ki aklı hâlâ batının param parça ettiği Tito’nun Yugoslavya’sında. Futbol severler onu hep akıl almaz frikikleri ve “farklı” futbolculuğu ile anacaklar (Onur Bayrakçeken, Prekazi Vurdu, Gol Oldu!, Cevad Prekazi, Mylos Kitap, Mart 2019).
Kültürel gelişimimizi sağlam bir temele oturtacak sistematik okumalar için eğitim sistemimizin pek de yol gösterici olduğu söylenemez. O nedenle kendi yaşamımda doğal olarak kalan zamanın azalmasını da dikkate alarak geride bıraktığım boşlukları tamamlamaya çalışıyorum. Bunlardan birisi de Stefan Zweig’ın Vicdan Zorbalığa Karşı, Ya da Castellio Calvin’e (Can Yay. 10. Baskı) kitabı.

16 Mart 2019 Cumartesi

KENT YAZILARI ıı - ııı -ıv




Yerel yönetimlerden kentli haklarına -II
Yasalar kent yapımıdır. Köylerin töreleri vardır.”

30 Maddelik İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi BM Genel Kurulu'nda 10 Aralık 1948'de kabul edilmiştir. İnsanlığın ulaştığı uygarlık aşamasında Bildirge’nin tamamının uygulanabildiğini söylemek güçtür. AB uyumu uğruna valilik ve kaymakamlıkların web-sayfalarında insan hakları başlığı yer alsa da ülkemizdeki uygulamaların pek parlak olmadığı bilinen bir gerçeğimizdir. İnsan haklarının yaşama geçirilebilmesi eşitliği, özgürlüğü, yaşam, eğitim, örgütlenme vb. haklarını bence özetle insanlığın mutluluğunu sağlayacağı için önemlidir.
İnsan hakları ile yerel yönetimler arasında bir ilişki kurulabilir mi? Merkezi yönetimlere göre halka çok daha yakın olmaları ve “doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar” bütün süreçlerde iç içe yaşanıyor ve “hizmet” alınıyor olması, yerel yönetimler ve halk ilişkisini demokrasi-haklar-hizmetler bağlamında daha da önemli kılmaktadır.
Bu ilişkinin verimliliğini, katılımını, kalitesini ve sonuçta toplumsal mutluluğu arttırmayı hedefleyen bir modelin hiç olmazsa satır başlarını oluşturmaya çalışalım. Elbette burada yazılacak olanlar bir uzmanın görüşleri veya hiç düşünülmemiş şeyler olmayabilir. Ancak öyle görülüyor ki son yılların her alandaki tahribatı ancak akılların bir araya getirilmesi ve yeniden inşa ile aşılabilecektir.

20 Şubat 2019 Çarşamba

Haydi seçime; vatandaş olmak, kentli olmak! –I

belediyeciliği rant yaratmaya mahkum olmaktan kurtarmalıyız…
Yurttaşlık bilincimiz bizi yeni bir seçime çağırıyor. 31 Mart 2018, Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde demokrasinin önemli bir eylemini gerçekleştireceğiz. Boyutu çok büyük çünkü o gün önümüze çıkartılan adaylardan büyükşehir, il, ilçe ve belde belediye başkanları, mahalle ve köy muhtarları ile il genel meclisi ve belediye meclisi üyelerini seçeceğiz.
Yaklaşık 80 milyonu aşan Türkiye nüfusunun %83’ü büyükşehir (67 milyon) olmak üzere toplam %93’ü (75 milyon) belediye, %7’si (6 milyon) köy sınırları içinde yaşıyor.  2014 Mahalli İdareler Seçim Sonuçlarına göre 1.398 belediye başkanından sadece 39’ü (%2,8), 20.498 belediye meclisi üyesinin ise 2.237’si (%11) kadın!
Kaynak: TİK,2015
En küçük yerleşim biriminden büyükşehirlere kadar yaşamımızın her alanını etkileyecek yöneticileri seçeceğiz. Her birimiz “vatandaşlık gelişmişliğimiz” ölçüsünde farklı ölçütler kullanarak vereceğiz kararlarımızı. Kimimiz kutuplaşmış olmanın zehrini almış olarak, kimimiz önceki dönemi değerlendirip, kimimiz bize vatandaş olarak ne kadar değer verildiğini ölçüt olarak alarak karar vereceğiz.  Şu soruların yanıtları da önemli olsa gerek: yaşadığım yerel yönetim yaşam kalitemi yükseltecek neler yaptı? Yaparken bana sordu mu? Bölgeyle ilgili bir kararda benim de fikrimi aldı mı? Ben bir talebimi, şikayetimi, önerimi ilettim mi, yanıt alabildim mi?