6 Aralık 2022 Salı

22-23 Kasım 2022 tarihlerinde ODTÜ Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan “ÜSİMP Ulusal Patent Fuarı ve Üniversite-Sanayi Sanayi İş Birliği Ulusal Kongresi” nde ÜSİMP Üstün Hizmet Ödülü ile onurlandırıldım.

Ödül Töreni Konuşma Metnimi sizlerle paylaşıyorum.


Değerli katılımcılar ve Üniversite Sanayi İşbirliği Merkezleri Platformu – ÜSİMP’in  değerli üyeleri hepinizi saygı ile selamlıyorum,

Kendimi en rahat hissettiğim ve ifade edebildiğim bir ortamdayım. Bu kez biraz heyecanlıyım. Kuruluşundan itibaren yaklaşık 14 yıl içinde yer alıp çok şeyler öğrenip katkıda bulunmaya çalıştığım Ulusal Yenilik Sistemimizin önemli bileşenlerini bir araya getiren ÜSİMP’in Üstün Hizmet Ödülü ile onurlandırıldım.

Bu ödülü benim için daha da anlamlandıran üç boyuttan Birincisi;  46 yıl önce Endüstri Mühendisi olarak mezun olduğum okulum Orta Doğu Teknik Üniversitesi çatısı altında bu ödülü almam, ikincisi; kendimi ülkemizin bilim – teknoloji – yenilik politika ve uygulamalarına yön ve katkı veren önceki ödül sahipleri sevgili Aykut Göker ve Cemil Arıkan’ın bu bağlamda izleyicisi olarak görmem ve üçüncüsü; gerçekten üniversite ve sanayimizin seçkin kişilerinden oluşan bir değerlendirme jürisince bu ödüle değer bulunmam.

Bu olanaktan yararlanarak ÜSİMP’le de ilişkilendireceğim “yetişme” kavramını esas alan bazı kişisel değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Geç kalanlar ve yetişme

Gelişmiş ve kalkınma çabası içindeki ülkeler bilgi tabanlı yeni bir ekonomiyi yetkinlikler ve yenilikçilik etrafında yeniden inşa etmektedirler. Ülkemiz ise “yetişenler – cathing-up” konumundan “geç kalanlara – latecomers” evrilmektedir. Yetişme (öndekilerle arayı kapatma) kavramı, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma literatürüne yerleşmiş önemli bir kavram. Bu geriye gidişi durdurup ileriye döndürebilmek için örnekleri “yetişen” ülkelerin  bilim-teknoloji-yenilik (B-T-Y) politikalarında görüldüğü gibi, değer zincirinin genel kabul gören aşamalarını (Ar-Ge, tasarım … üretim, hizmetler)  sıralı izlemek yerine, ”sıçrama-leap-froging” yapacak biçimde yeniden tasarlamak bir zorunluluk olarak görülmektedir.

Ulusal Yenilik Sistemi

Bu amaçla geliştirilecek ekonomik, teknolojik ve sosyal politikalarla ilişkilendirilecek Ulusal Yenilik Sistemi, sözü edilen “sıçramaya” sahip olduğumuz bütün kapasiteleri harekete geçirebilecek olması nedeniyle önem verilmesi gereken etkili bir kalkınma politikası aracıdır.

Ulusal Yenilik Sisteminin 1990’ların sonu, 2000’li yılların başında sınırlı bir çevrede de olsa kişiler ve kurumlar düzeyinde yoğun biçimde tartışılması ve adeta bir öğrenme süreci sonunda kısmen ete kemiğe büründürülmesi örnek alınması gereken kamusal bir çabadır. Benim için söz konusu tartışmaların, hazırlık çalışmalarının ve uygulamanın içinde olunması mesleki yaşamında bir tercih ve şans olmuştur. 

Güncel Bilim – Teknoloji – Yenilik verileriyle yapılacak bir Türkiye değerlendirmesi ulusal yenilik sistemine bugün duyulan gereksinimi güçlü bir biçimde gerekçelendirmektedir.

Sonuç olarak bir ulusal yenilik sisteminin yeniden inşasıyla ilgili bir “model” önerisi tartışmasının önümüzdeki dönemde ÜSİMP çatısı altında da ve ÜSİMP öncülüğünde tartışmaya açılmasını değerlendirmenize sunuyorum. 

Üniversiteler ve Teknoloji Transfer Ofisleri

Ulusal Yenilik Sisteminin en önemli bileşenlerinden birisi üniversitelerdir. Üniversitelerin bilgi üretmek ve eğitim temel işlevlerinin doğrudan veya dolaylı olarak ülkelerin toplumsal kalkınmasına etki etmesi beklenir. 1980’ler sonrasında artan küreselleşme baskısı ile büyüme ve rekabet gücü kazanmanın öne çıkması ve bilginin üretimin temel girdileri içindeki yerinin giderek artması üniversitelerden beklentileri de değiştirdi. Artık bilginin doğrudan ve daha hızlı üretime dönüştürülmesi baskısı altına giren üniversiteler kendilerinde olmayan bu yetkinlik için araçlara gerek duymaya başladılar. 1980’lerde ABD’de üniversitelerden teknoloji transferinin lisanslanması ile başlayan süreç önce Teknoloji Lisanslama Ofisleri’ne sonrasında Teknoloji Transfer Ofislerine dönüşen yapılarla günümüzde Bilgi Transfer Ofislerine evrilmektedirler. Güçlük de bu noktada doğmaktadır. Bilginin kavram olarak soyutluğunun yanı sıra, TTO’lardan beklenen “arz ve talep arasındaki asimetrik enformasyon ve bilgi kombinasyonunun giderilmesinde nasıl rol almaları gerektiği” yeniden tartışılmaktadır.

TTO’ların yenilik eko-sistemi içinde aralarında doğrudan bağ olmayan tarafları (üniversite ve sanayi) kendileri üzerinden ilişkilendirmek gibi temel ve önemli bir “aracılık” işlevleri vardır. Ancak kanımca, TTO→Patent→Girişimci doğrusal formülünün ana doğru olarak alınması sorgulanması gereken bir yaklaşımdır. Dünyamızı korumanın ve bütün canlıları bir bütün olarak merkeze koyan bir geleceğin inşasına destek olacak her türlü yenilikçi fikrin “ürüne” dönüştürülmesinin desteklenmesinin öncelenmesi, TTO’lar dahil bütün kaynaklarımızı kullanmakta temel bir ilke olabilir.

 TTO’larımız

Ülkemizde birçok TTO, “arz ve talebin” yetersizliği nedeniyle sürdürülebilirlik sorunu yaşamaktadır. TTO’larımızın üniversite-sanayi ilişkileri bağlamındaki sorunları edinilen deneyimlerin ışığında yeterince tartışılmış ve yapılması gerekenler ortaya çıkmıştır. Bunların ivedilikle yaşama geçirilmesi TTO’lardan beklenen yararların elde edilmesini kolaylaştıracaktır.

Yine de özveri ile öğrenmeye, yapılanmaya, üniversite yönetimlerini eğitmeye ve sanayi ile ilişki kurmaya ve teknoloji transferini gerçekleştirmeye çalışan TTO kadrolarını kutlamak gerekiyor. Yaşanan deneyimlerle artık kendi hikayelerimizi yazarak, kendi modellerimizi üretmemizin zamanıdır.

Ancak her şeyden önce elbette üniversite gibi üniversite: evrensel ve çağdaş üniversite değerlerine, yönetim anlayışına ve yapılanmasına, altyapısına, özerklik ve düşünceyi ifade etme özgürlüğüne sahip olan bir üniversite. Ancak böyle bir üniversite içinde başarılı olabilecek TTO’ların birer “işletme” olarak görülerek, geliri değil yaratılan değeri (etkiyi) önceleyen bir Teknoloji Transferi iş modeli oluşturmaları beklenebilir.

Beklentilerimiz

İster teknolojik düzeyde isterse de siyasal düzeyde yenilik, girişimcilik, teknolojiye dayalı kalkınma konularıyla ilgilenenler haklı olarak dışa dönük hayranlık, öykünme, imrenme içe dönük ise hayıflanma, hayal kırıklıkları, “olmuyor işte” ve giderek kızgınlık duygularını taşıyabilmektedirler. Hele bir de 1990’ların güçlü “yapabiliriz” gerçeğini ve son yılların kayıplarını yaşamışlarsa bu duygular daha da keskinleşebilmektedir.

Ancak umutlarımızı koruyarak yapıcı olmak zorundayız. Ülkemizin bilim ve teknolojiye dayalı kalkınmasının kurumlarının, siyasa ve stratejilerinin “yetişmeyi” hedefleyerek yeniden inşası için etkin araçların oluşturulması ve var olanların iyileştirilmesi için çaba göstermemiz gerekiyor. Bu bağlamda konunun tartışılması ve entelektüel birikimin sağlanması için çağımızın etkin iletişim aracı platform türü yapılanmalar oluşturulabilir ve var olanlar (Ör.; ÜSİMP) kullanılabilir. “Öndekilerin” siyasa, strateji ve uygulamalarından öğrenerek kendi öngörülerimizi “yetişmek” amacıyla oluşturmak için akıl birliğine gerek duyanlar için ÜSİMP uygun bir zemin olabilir. 

ÜSİMP’e düşen görevler

15 yıllık birikim ve deneyimi ve üye bileşiminin kapasitesi ile ÜSİMP’ten beklentilerimi iki başlıkta özetlemek istiyorum:   

1.     Ulusal Yenilik Sistemimizin yeniden inşasına ilişkin politika araçları, modeller ve yapılanma önerileri geliştirerek yaşama geçirilmesine çalışılması,

2.     Cumhuriyetimizin 100. Yılına yakışır etkinlikler planlanması ve yaşama geçirilmesi için çalışmalar başlatılması.

Teşekkürler

Son olarak teşekkür etmek istediklerim var. Ülkemizin yenilik sisteminde yer alan bütün kişi ve kurumları kucaklayan, ortak çıkarları gönüllü katılımcılık esasıyla bir araya getiren, güven noktası olmasından güç alarak alanı düzenleyici işlev gören, açık yeniliğin gereği bilgi ve deneyim paylaşımı ortamları yaratan, ortak çıkarları toplum yararına yönlendirmeye çalışan ÜSİMP’in başta Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamit Serbest olmak üzere emeği geçen ve katkıda bulunan herkesi kutluyor ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Yaşamımda bana katkıları nedeniyle yoldaşım, yol göstericim, dostum Aykut Göker’i özlemle anıyor ve halen ‘hocam’ olmaya devam eden Metin Durgut’a minnet ve teşekkürlerimi sunuyorum. Üniversite – sanayi işbirliği alanında katkılarımı çoğunlukla kurumlar ve ekipler içinde gerçekleştirebildim. Bu kurumlara ve birlikte olduğum ekip arkadaşlarıma da teşekkürlerimi ifade etmek isterim.            

Hepinize selam ve saygılarımla esenlikler dilerim.