19 Temmuz 2022 Salı

İşler göründüğü gibi değil…

 

Araştırmalar, 1990’lardan itibaren komplo teorilerine ilgideki ve son on yılda da bu konuda yayın ve çalışmalardaki artışa işaret etmektedir. İnsanlığın, yarattığı büyük problemler karşısındaki çaresizliği komplo teorilerine açık bir ortam yaratmaktadır. Artan akademik çalışmalara karşın konu ile ilgilenen farklı disiplinler (tarih, sosyoloji, felsefe, psikoloji vd.) ortak bir tanımda birleşememektedirler. Bu arada kavram, doğru ya da yanlış olduğuna bakılmaksızın siyasi alanda sıklıkla kötüye kullanılmaktadır. Avrupa Komisyonu, bu tür teorileri “Belirli olayların veya durumların, olumsuz niyetle nüfuzlu güçler tarafından perde arkasında gizlice manipüle edildiği inancı.”[1] olarak tanımlamaktadır.

Kavram bugünkü anlamında II. Dünya Savaşı'ndan sonra bilim felsefecisi Karl Popper tarafından kullanılmış ve 1960'lardan beri günlük söylemde daha fazla yer almıştır. Komplo teorisi terimini tanımlamanın zorluğu, “yaşam ve edebiyat, gerçek ve kurgu, bilim ve sahte bilim” arasındaki gri alanlardan besleniyor olmasıdır. Bu teoriler genellikle gerçekleri, tarihsel olayları veya anlatıları abartılı, yanıltıcı bir şekilde ihtiyaçlara göre çarpıtmaya dayanmaktadır.

Komplo teorisinin en “bilimsel”, en kafa karıştırıcı örnekleri ile Covit-19 yaygın salgını sırasında karşılaştık. Bilişim teknolojilerinin kullanılması bu teorileri daha görünür ve kolay ulaşılabilir kıldı ve yayılımlarını hızlandırdı. Bazıları zararsız eğlence veya demokratik tartışmanın bir parçası olarak kabul edilebilirse de birçok durumda komplo teorileri, toplum üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olan “radikal davranışlar, ırkçı görüşler, otoriter tutumlar ve aşırılıkçı ideolojilerle” ilişkilendirilebilir ve şiddete yol açabilirler. Komplo teorilerinin politikanın etkin bir aracı olarak kullanılmasının yaygınlaşması tehlikenin boyutlarını arttırmaktadır. Toplumun sorunlarına ve endişelerine yanıt veremeyen yönetimler hem kendileri komplo teorilerini yaratabilir hem de diğerleri için zemin oluşturabilirler.

Gerçek kanıt ve belgelere dayanmasa da yayılmaya devam eden komplo teorilerinin kabul görmesinde, ilgili değişkenlerin önemli bir kısmını görmezden gelerek konuyu basitleştirmesi, kaosu ve rastlantıları model dışı bırakmaları neden olabilir. Kişisel, toplumsal ve politik aidiyetleri öne çıkartmalarının yanı sıra “başkalarının bilmediklerini bilmek” gibi psikolojik bir boyutu da vardır.

Komplo teorileri ile gerçek komplolar arasındaki fark nedir? Komplo teorileri genellikle tarihten hareketle çok büyük dinsel, ırksal grupları hedefleyen, tekil olay veya olguları genelleyerek süper komplolara bağlayan ve her şeyin komplocuların planına uygun gittiğini iddia eden bir özelik taşır. Oysa ki “gerçek komplolar”, tanımlı sayıda komplocunun, tanımlı bir hedef için bir kurguyu gerçeğe en yakın biçimde yaşama geçirmeleridir. Gerçek komploların öngörülemeyen sonuçları olabilir. Çok yakın tarihimiz bunun acı örnekleriyle doludur.

Komplo teorilerinin yayılmasını önlemede en etkili olanı yaymamak veya kendi ağımızı kanıtlarıyla uyarmaktır. Önyargılardan arınmak, sorgulayıcı olmak, sağlıklı şüpheciliğe, kanıta ve tutarlılığa değer veren bilimsel düşünce sistematiğini benimsemek komplo teorilerine karşı koruyucu olabilir. Ancak komplolara karşı mücadele etmenin demokrasiyi geliştirmekle, bilgiye erişimi kolaylaştırarak, özgür basınla, özgür ve özerk üniversiteyle, örgütlü toplumla ve çağdaş bir eğitimle olanaklı olacağını bilmek gerekiyor.

Neden böyle bir yazıya gerek duyuldu? Önümüzde çok önemli bir seçim bizleri bekliyor. Yaklaşık çeyrek yüz yıllık pratiğimiz başta medya olma üzere sanal iletişim kanallarının bizleri kurgularla nasıl etkilemeye çalıştığının, yaşamların nasıl alt üst edildiğinin örnekleriyle dolu. Aklımızı başkalarına emanet etmemek ve vatandaşlık sorumluluğumuzu en üst düzeye çıkartmamız etkili bir önlem olabilir.

[1] European Commission, What are conspiracy theories? Why do they flourish?




Bu yazı herkese bilim teknoloji dergisinin 30 Haziran 2022, Sayı: 327'de yayınlanmıştır.

OKU! OKUT! ABONE OL!