29 Aralık 2016 Perşembe

Kelebeklerin göçü devam ediyor!

Sorun 1990’larda başlatılan ve ülkemizin Bilim-Teknoloji-Yenilik siyasalarında artımlı adımların atılmaya başlandığı süreci yürüten kurumların ve kadroların darmadağın edilmiş olmasıdır.


Bilim nerede ve nasıl yapılabilir, teknoloji nerede geliştirilir ve yenilik (inovasyon) nasıl bir ortamda yaşam bulur? HBT’nin bir önceki sayısına (16 Aralık 2016, Sayı:38) göz atanlar, başta Orhan Bursalı’nın yazısı olmak üzere, başarısını bir buluşçu ve girişimci olarak ABD’de kanıtlamış olan ve ülkemiz koşullarını da çok iyi bilen Serdar Kıykıoğlu’nun kıyaslamalı öneriler içeren yazısında, Ali Akurgal’ın Politik Bilim köşesinde yazdıklarında, başarısını bilime tutkuyla bağlı olmasına ve çok çalışmasına bağlayan Rahmi Koç Ödülü’nü kazanan Prof. Aydoğan Özcan’ın Orhan Bursalı ve Özlem Yüzak’a anlattıklarında bu soruların yanıtlarını bulabilirler. Zaten bu konularda “bu gök kubbe altında söylenmemiş ne kadı ki?” 7. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (24 Aralık 2001) toplantısında alınan kararla gerçekleştirilen "Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri" öngörü çalışmaları, sektör veya teknoloji düzeyinde hazırlanmış pek çok strateji belgesi ve rapor buna kanıt olarak gösterilebilir. Bundan sonra söylenebilecekler yeni gelişmelerle (Endüstri 4.0 gibi) bu belgeleri güncelleştiren eklemeler olabilir.

19 Aralık 2016 Pazartesi

Devrim; en yaratıcı yenilik!



 Küba insanlığa örnek yenilikçi modeller sunmaya devam edecektir.








Devrimlerin “tahrip edici yenilik” olduğunu söylemek yanlış bir tanımlama olmasa gerek. Küba’yı ziyaret edenler genellikle zaman tüneli olarak tanımlarlar. Bütün Kübalıların tasarımcı olduğu söylenir. Nasıl olmasın ki eski model bir Fransız Peouget arabanın üzerinde bir Rus Motoru, Alman karbüratörü ve bir direksiyon sistemi görmek hiç de sürpriz değil. 

4 Aralık 2016 Pazar

Öğrenen, öğreten Aykut Göker


  
“… /üzgündür umutlar, üzgündür Türkçen, üzgündür güzel ülken/” taa


Aykut Göker
Aykut Göker Cumhuriyet Bilim Teknoloji’nin (CBT) 6 Mayıs 2000, 685. Sayısında açılan “Politik Bilim” köşesinde geniş kesimlere ulaştırmaya başladığı bilim-teknoloji (B-T) politikaları eksenli yazılarına yaklaşık 15 yıl sonra 1484. Sayıda son verirken yazdığı “Hoşça kalın” başlıklı yazısını şöyle bitiriyordu:

 “Bilim ve teknolojiyle kalın; ama bilim ve teknolojiye atfedilebilecek bütün iyiliklerin de kötülüklerin de bilim ve teknolojiyi kullanan insandan kaynaklandığını ve kötüye kullanımlarını önlemede tek çarenin savaşsız-sömürüsüz bir ülke, savaşsız-sömürüsüz bir dünya için insanı değiştirmek olduğunu hiç unutmadan… Hoşça kalın…”

Bu son paragraf onun bütün dünya görüşünün de özeti ve anlayanlara, yoldaşlarına, aydınlık insanlara, yurtseverlere vasiyetiydi. 

8 Kasım 2016 Salı

Kelebeklerin göçü

 Dünya entelektüel birikimi ile ilişkilerimiz zayıflıyor!


Ülkemizde ticari veya siyasi içerikli uluslararası toplantıların yapılıyor olması, entelektüel dünyanın ülkemize kapılarını kapatmadığı anlamına gelmiyor. Nitelikli bilgi alışverişinin yapıldığı uluslararası bilimsel toplantılar artık ülkemizde yapılamıyor. Katılım olmamasının nedeni yalnızca terörden kaynaklanan can güvenliği endişesi değil. Uluslararası entelektüel vicdanı temsil eden örgütler ülkemizde süre giden demokrasi dışı uygulamaları protesto ederek (ülkemizin demokrasi güçlerini desteklemek amacıyla) gelmiyorlar.

1 Kasım 2016 Salı

Yenilik ne değildir?


Hiçbir kavram bağlamından öte anlam ve işlev taşıyamaz…


Doğrusal düşüncenin yanlış varsayımlarını içerecek biçimde  /bilim/teknoloji yenilik refah/ denklemini kurabiliyoruz. Böylece yaşamı özellikle toplumsal boyutuyla yalın bir denklemin içine sığdırmaya çalışıyoruz. Bunda bütün düşünce dilimizi pazar ve iş dünyası kavramlarıyla doldurmamızın etkisi olsa gerek.

Kavramların ortaya çıkışı toplumların düşünsel gelişim süreçleri içinde oluyor.  Tartışılmaları ve geliştirilmeleri de çoğunlukla bu süreçlere dahil olanlarca yapılıyor. Kavramları kendi yaşam alanlarımızdaki (üretim, sosyal, bilim-teknoloji vb.) gelişmelerin karşılığı olarak türetemiyorsak doğal olarak dışarıdan alıyoruz. Almak bir yana üzerinde fazla düşünmeden kullanmaya başlıyoruz.

10 Ekim 2016 Pazartesi

Sorumlu Bilim-Teknoloji-Yenilik

Bilim insanları araştırmalarının sonuçlarının etik ikilemleri ile ve bilimin yönetişimindeki sorumluluklarıyla daha çok yüzleşmek durumundadırlar.


Geliştirilen her teknoloji aynı zamanda politika (güç olarak da okunabilir) da içerir. Örneğin, kitlesel üretim sistemi, nano-teknoloji, otomobil, radyo-T.V., cep telefonu, insansız hava araçları gibi sistem ve ürünlerin içerdiği teknolojilerin çevreden sağlığa,  iletişimden ulaşıma, eğitimden yoksulluğa yaşamımızın her alanına olumlu ya da olumsuz etkileri olabilir. Kısacası teknolojik gelişme sürdükçe teknolojinin yaşamımızda giremeyeceği hiçbir alan yoktur. Bu durumda zararlarını gidermek veya sınırlamak için ilk akla gelen kullanımıyla ilgili düzenlemeler oluşturmak olabilir. Nitekim ulusal ve uluslararası standartlar, yasalar ve kullanım düzenlemeleri ile etik değerler, insan hakları, bireysel haklar gibi etkilerle “zararları” engellenmeye ya da en aza indirilmeye çalışılıyor. Ancak ulusal zaferler, dev çıkarlar söz konusu olduğunda bin bir yalanla teknolojiler en zararlı yönleriyle göz kırpmadan kullanılabiliyor. Yakın tarihin atom bombaları, Irak ve Suriye savaşları bunun en kanlı kanıtları. Yani insanlık kendi koyduğu kuralları güç ve çıkar uğruna kolayca bozabiliyor.

4 Ekim 2016 Salı

Tarımsal ürünlere değer katmak


“Değer Kazandırılmış Tarım” tarımsal girişimciler ve kırsal kalkınma için önemli bir stratejidir.


Her yaz yaklaşık bir ayımızı geçirdiğimiz Yusufeli’nin (Artvin) yakın bir köyünde adeta zihinsel ve bedensel olarak arınmaktayız. Köy ne verirse onunla yetinerek geçirdiğimiz sürede sessizliğin, dinginliğin tadını çıkartıp, geceleri uzun uzun samanyolunu seyredip, karanlığın içinden gelen seslerden doğanın devinimini duyumsamaya çalışıyoruz. Gün boyu bulutları ve değişen renkleri ile izlediğimiz dağların eteklerinde Çoruh’un akmakta olduğunu bilmek güzel. Okumak, düşünmek için çok uygun bir ortam.


Barhal Çayı ve Çoruh Nehri küskün

28 Eylül 2016 Çarşamba

Önce çocuklar ve gençler


… evrimsiz, sorgusuz sualsiz, dogmalarla dolu bir eğitim sistemi…

Geleceğimizi ilgilendiren ve yanıtlanması gereken temel sorulardan birisi, “21. Yüzyılın sosyal ve ekonomik sorunlarına karşı bilgi ve becerinin nasıl geliştirileceğidir”.

Yeniliğin esasını oluşturan insan kaynağının öğrenme ve uygulama kapasitesinin geliştirilmesi eğitim sistemi içinde ele alınan temel bir konudur.  İster geleneksel teknolojilerin isterse de yeni teknolojilerin kullanımı tanımlı becerilere sahip olunmasını gerektirir. Her toplum kendi eğitim sistemi içinde geliştirilmek istenen becerilere uygun olarak öğretmeye değer bulunan bilgileri gelecek kuşaklara aktarmayı hedefler. Ülkeler bilim ve teknolojinin yönelimlerine göre zaman zaman sahip olunması gereken becerileri yeniden tanımlarlar. İnsanlığın gelişimine uygun ve doğal olanı, bu becerilerin geçmişi temsil etmesi değil geleceği karşılamalarıdır. Bu özelliği ile eğitim sitemi toplumların çağdaş değerlerini yansıtan en önemli gelişim araçlarıdır.

11 Eylül 2016 Pazar

Bir teknopark ve bir filiz firmanın görüşleri


Sistemin özü, “Kurumlara ve bu kurumların meydana getirdiği hukukun üstünlüğüne güven”


Girişimcilik ve filiz firma (start-ups) miti” başlıklı yazımda “yenilik ekosistemi” ve “girişimcilik ekosistemi” uluslararası uygulamalarıyla irdelenerek “biraz da yapay ortamlarda büyütülmeye çalışılan yenilikçi küçük firmaların ekonomiye katkıda bulunabilmeleri için kullanamayacakları miktar ve çeşitlilikte fonlanmasından önce iyi yönetilen bir yenilik ekosistemine gerek vardır” denilmişti. Bu bağlamda ülkemizin BT/Y sisteminin irdelendiği Bilim Teknoloji ve Yenilik (BT/Y) Sistemimize Sorular” başlıklı yazımda ise yenilik sistemimizin çelişkilerine değinilerek, “Ancak bir şeylerin ters gittiği, kaynakların kötü harcandığı, tercihlerin yanlış yapıldığı, beklenen çıktıların oluşmadığı, sonuçta da BT/Y alanının çok kötü yönetildiği açık” yargısına varılarak konu tarafların görüşüne açılmıştı.

5 Ağustos 2016 Cuma

Merak işte …



Merak yoksa hiçbir şey yoktur ...

İnsanlığın beş duyusu ile başladığı merak yolculuğu günümüzde atom altı parçacıklardan ışık yılı boyutuna uzanan bir uzamda devam ediyor. Okyanusların derinliklerinden uzayın sonsuzluğuna kadar her noktaya merakla bakmaya, araştırmaya, sorularına yanıt aramaya çalışıyor insanoğlu.  Milyonlarca yıldır bulduğu yanıtlarla yetinmeyip adeta bir çocuğun merak güdüsüyle daha çok soru sorarak insanlığını duyumsuyor.

31 Temmuz 2016 Pazar

Bilim Teknoloji ve Yenilik (BT/Y) Sistemimize Sorular

 

BT/Y alanının çok kötü yönetildiği açık!


1990 yılından bu yana Türkiye BT/Y alanında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bu 25 yılın son 13 yılı bugünkü iktidar dönemidir. Teşvik mekanizmaları, teknoloji geliştirme bölgeleri, teknoparklar kuruldu, sayısız teşvik araçları ve programları oluşturuldu. Teknoparklarda yüzlerce firmada yüzlerce doktoralı eleman çalışıyor. 25 yıl az bir süre değil, artık nerede bunların meyvesi demenin zamanıdır sanırım. Ancak dış satımda yüksek katma değerli ürünlerimizin oranı bir türlü artmıyor. Dünya firmalarımız oluşmuyor. Oysaki bize Ar-Ge ve yeniliği desteklerseniz sonucunda refahı yakalarsınız denilmişti düz bir mantıkla.
Yeni girişimcilerin önemli bir bölümünün “ölüm vadisinde” yok olacağını bile bile yüzlerce doktoralımızı, mühendisimizi girişimci yapıp mikro firmalarda teknoparklarda yer verdik. Bir başka bakışla bunları “büyük ekonomi” dışında tutmuş olmuyor muyuz?  Bunlar kapitalist işleyişin doğal sonuçlarıdır denilebilir. Ancak bu sonucun kabul edilmesi aklımızı kullanmadığımız, bütünsel ve etkileşimli bir sistem kuramadığımız, hedeflerimizin olmadığı anlamına gelebilir.

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Girişimcilik ve filiz firma (start-ups) miti


“yenilik ekosisteminin” desteklenmesi “girişimcilik ekosisteminin” desteklenmesinden daha önemlidir…

Küresel sistemin ayrılmaz karakteristiği sistem tökezlemelerinden en çok etkilenen kesimler arasında nitelikli beyaz yakalılar da yer almaktadır. Sistem bir yandan yüksek nitelikli iş gücüne daha fazla ihtiyaç duymakta diğer yandan barındırdığı eski ekonominin özellikleriyle onlara yeterince iş alanı açamamaktadır.  Süregiden krizlerin de etkisi ile özellikle 80 ve sonrası kuşağı adeta bir tepki olarak tanımlı işlerden uzak durmakta ve uzmanlıklarını serbestçe kullanmak ve pazara kendilerinin istediği biçimde ve zamanda sunmak istemektedirler. Sistem ise bunu bir fırsata çevirerek girişimciliği fazlasıyla özendirerek bazen kendi içinden çıkarttığı firmalarla (türev firmalar, M.A, spin-outs) çokça da yeni firma kurdurtarak (filiz firma – spin-offs) yatırım, işlendirme ve risk yükünden uzak durmaya çalışmaktadır. Konunun bir de emeğin örgütlenmesi boyutu var ki çok önemli olmasına karşın bu yazının ve yazarın uzmanlığının dışında kalıyor. Bu durum 70’lerin ‘küçük güzeldir’ güzellemesinin yinelenmesini çağrıştırıyor. Küçüklerin ekonomi içinde sayısal bir çoğunluğa sahip oldukları açık olsa da işlendirme, verimlilik ve yenilikçilikle değerlendirildiklerinde göreceli ağırlıklarının yetersizliği görülmektedir.

28 Haziran 2016 Salı

Strateji … mıtrateji


“stratejisi olmayanların stratejisini yaparlar”


Ülkelerin ve her düzeydeki kurumlarının, siyasi partilerin, kurumsal yapıdaki bütün oluşumların bir stratejiye sahip olmaları önemlidir. Kurumların varlık nedenlerinden hareketle içinde bulundukları ortamı ve koşulları dikkate alarak tanımladıkları hedeflere ulaşabilmek için izleyecekleri yol ve yöntemlerin belirlenmesi olarak tanımlayabiliriz stratejiyi. Tanımlı süreler (5 – 10 yıl) için hazırlanan strateji dokümanları tanımlanmış hedeflere ulaşmak için gereken eylem planlarına ve kaynakların planlanmasına da temel oluşturur.

16 Haziran 2016 Perşembe

Popüler bilim dergiciliği

Astrolojiden astronomiye yol olmaz …


Popüler bilim dergisi (dergi) genel anlamda “uzman olmayan bir okuyucu (bilimle ilgili ve meraklı) kitlesi için bilimle ilgili haber, görüş, özgün yazı ve raporları yayımlayan, sosyal ve kültürel konuları bilimsel boyutuyla tartışan ve bilimsel yazını tanıtan süreli yayın” olarak tanımlanabilir. 

Dünyada bilim geçmişleri uzun ve bilime katkıları yüksek ülkelerde başta çocuklar için olmak üzere çok sayıda dergi bilim başlığı altında veya bilimin alt başlıklarında yayınlanmaktadır. Bunların bir kısmının geçmişi yüz yıldan fazladır. Örneğin en çok bilinenlerinden Popular Science 1872’den, The National Geographic Magazine 1888’den bu yana yayındalar.

20 Mayıs 2016 Cuma

Bilimkurgudan Yaşamın Gerçeğine: Endüstri 4.0



İlk kez endüstriyel bir devrim insan zekasına ve aklına rakip olma olasılığını ortaya çıkarmaktadır ...

İlk üç sanayi devrimi sonrası gelinen aşamayı Endüstri 4.0 diyerek Almanya isimlendirmiş oldu. Endüstri esas alınarak ilk üç devrim sırasıyla buhar gücünün üretimde kullanılması, elektriğin kitlesel üretimi sağlayacak biçimde kullanılması ve bilişim ve elektroniğin üretimin otomatikleştirilmesinde kullanılması olarak tanımlanmaktadır. İlk iki devrimi belirleyen nitelik bir enerjinin (buhar ve elektrik) kullanılmasıdır. Böylece insanın kas gücünü kullanmasını büyük ölçüde elinden alan ilk iki devrim bu yeteneği makinalara aktarmış oldu. İnsanlığın zihinsel becerilerini ve yeteneklerini (mühendislik de denilebilir) daha fazla kullanmasına da olanak tanıdılar. Bütün teknolojik gelişmelerin, üretimin yapılanmasından insanlığın yaşama biçimine, sosyal ilişkilerden toplumların etkileşimine kadar değişik oran ve biçimlerde etkisi olmuştur. Ayrıca elektriğin iletişime sağladığı olanaklarla dünyayı küçülttüğü de söylenebilir.

14 Nisan 2016 Perşembe

Yenilik ‘matematik içerir’


“İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.” John Forbes Nash Jr.[1]

İstanbul Matematiksel Bilimler Merkezi’nde[2], Maria Esteban (Universite Paris Dauphine) tarafından “İnovasyon İçin Önemli Bir Araç, Matematik” başlıklı bir seminer verildi (29 Mart 2016). Doğrusu beni bu seminere çeken öncelikle inovasyon sözcüğü oldu. Seminer duyurusunda yer alan özette “Birçok teknolojik problem matematik denklemler biçiminde ifade edilen modeller üzerine oturtulduğundan, matematik inovasyon için çok önemli bir araçtır. Matematik problemleri çözme için bir dil ve araçtır. Matematik aynı zamanda söz konusu problemler için önerilen çözümlere sağlamlık, kararlılık ve etkinlik de sağlar. Matematiğin endüstri ve hizmet sektörlerinde kullanılmasının önemi örneklerle tartışılacaktır.”

28 Mart 2016 Pazartesi

Öğrencilere 21. yüzyılın becerilerinin kazandırılması


 “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.” 
                                                                            John Forbes Nash Jr.


Geleceği öngörürken bu geleceği inşa edecek olanın nitelikli insan kaynağı olduğunun göz ardı edilmesi düşünülemez. Küresel boyutta üretim biçimlerinin gelişen teknolojiler ve bilişimin olanaklarıyla kökten değişmekte olduğu (Endüstri 4.0) günümüzde, geçen yüz yılın eğitim yöntem ve içerikleriyle yetişecek insan kaynağının söz konusu değişimin gereklerini karşılaması da olanaksız görünmektedir. Yeni yüzyılın insanının farklı becerilerle donatılması gerekmektedir.

6 Mart 2016 Pazar

Güncel Yorum: Bir projenin (Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi – Tar-Gel) trajik sonu ve Türkiye tarımının durumu

Müfit Akyos

Kurumların kapasiteleri, kurumsal belleklerinde yer alan deneyimlerine, örtük ve açık bilgilerine, kurum kültürü ve geleneklerine yeni bilgilerin ve becerilerin eklenmesiyle geliştirilir.

5 Mart 2016 Cumartesi

Sesli Düşünce: Platformlar dönemi

Müfit Akyos


Platform özelliğine sahip ürünlerin farklı sektörlerde yeni kullanım alanları yaratma veya yeni gereksinimlere daha kısa sürede yanıt verebilme olasılığı yüksektir.


Teknolojilerin izlediği yörüngeler zaman içinde bir üst düzeyde yenilenerek devam edebileceği veya farklı yörüngelere evrilebileceği gibi sönümlenerek yok olabilir de. Günümüzde yörüngeleri henüz oluşmaya başlayan bazı teknolojilerin ortak noktalarının aynı zamanda birer platform olma özelliği taşımaları olduğu söylenebilir. Örnek olarak gösterilebilecek devrimsel nitelikteki yeni platformlar:

28 Şubat 2016 Pazar

Ne kadar bilim ve teknoloji o kadar mühendislik[1]

Müfit Akyos

Mühendislik uygulamaları sürekli olarak değişmektedir. Günümüzün bilimsel araştırmaları mühendislik disiplinlerinin arakesitinde yapılmakta olduğundan başarılı araştırmacıların ve uygulamacıların kendi alanları dışındaki gelişmelerden ve sorunlardan da haberdar olmaları gerekmektedir.” 

Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Mühendislik Akademisi’nce 1995 yılından başlayarak her yıl Mühendisliğin Ufukları Sempozyumu - The Frontiers of Engineering Symposium – düzenlenmektedir. Mühendisliğin keşif alanlarında yapılan çalışmaların önceden belirlenmiş başlıklar altında sempozyum formatında sunulması, NAE Council (Ulusal Mühendislik Akademisi Konseyi) tarafından “The Frontiers of Engineering Symposium – Mühendisliğin Ufukları Sempozyumu” başlığı ile 1994 yılında başlatıldı. İlk sempozyum Eylül 1995’te düzenlendi. Aslında bu düşünce “National Academy of Sciences - Ulusal Bilimler Akademisi”nin 30-45 yaş grubundan bilim insanının çeşitli disiplin alanlarında erişilen son noktaların tartışılması amacıyla biraraya getirilmesi programından esinlenmişti.  Sempozyum her yıl üstün başarılı 100 genç mühendisi önceden belirlenmiş alanlarda uç noktalarda yaptıkları araştırmaları ve yenilikleri (inovasyon) paylaşmaları amacıyla biraraya getirmektedir. Katılımcılar arasında etkileşimi ve alış verişi ençoklaştırabilmek için katılım 100 genç mühendisle sınırlı tutulmaktadır. Katılımcılar rekabetçi bir adaylık ve seçme süreci sonunda belirlenmektedir.

 Sempozyum kitaplarının hepsinin girişinde yer verilen “Mühendislik uygulamaları sürekli olarak değişmektedir. Mühendislerin hızla gelişen teknolojik değişimlerin ve küreselleşmenin gerçekleştiği ortamlarda başarılı olmalarının yanı sıra disiplinlerarası takımlarda da çalışabilmeleri gerekmektedir. Günümüzün bilimsel araştırmaları mühendislik disiplinlerinin arakesitinde yapılmakta olduğundan başarılı araştırmacıların ve uygulamacıların kendi alanları dışındaki gelişmelerden ve sorunlardan da haberdar olmaları gerekmektedir” açıklaması mühendisliğin günümüzdeki gereklerini özetlemektedir. Sempozyumların içeriklerine bakıp bilim ve teknoloji ile mühendislik arasındaki ilişkinin ne denli iç içe geçtiğini görünce “ne kadar bilim ve teknoloji o kadar mühendislik” demek gerekiyor. Örnek olmak üzere 2014 yılı sempozyumunun dört ana konusu, insan etkileşimli robotlar, akü malzemeleri, kalp için teknolojiler ve kaya gazı ve petrolü idi. Kısa bir süre önce yayınlanan 2015 yılı sempozyum kitabından ana konuların siber güvenlik ve özel yaşam, dünya benzeri gezegenlerin araştırılmasının projelendirilmesi, optik ve mekanik meta-malzemeler, doğal afetlerin önceden bilinmesi olduğunu öğreniyoruz.
Sempozyumun dört başlığı ve özel konuşmacı yine 30-45 yaş grubundan katılımcıların oluşturduğu düzenleme komitesince belirlenir. Konuşmacılar karşılaştıkları güçlükleri ve çalışmalarının ilgi çekici yanlarını, teknik yönleri çok gelişkin ancak sunulan konunun uzmanı olmayan bir dinleyici grubuna açıklarlar.  Alanlarındaki araştırmayı özetleyip; bu alanda ulaşılan sınırları tanımlayıp; deneylerini, prototiplerini ve tasarım çalışmalarını (tamamlanmış veya süren) açıklarlar. Bunu yanı sıra yeni araç ve yöntemleri, kısıtları ve çelişkileri ve uzun erimde çalışmanın önemini değerlendirirler.

Sempozyum, gelecek vadeden bireylerin ilişki kurmalarını ve öğrenmelerini özendirmek üzerine tasarlanmıştır.  Bu ağyapı yeni tekniklerin ve yaklaşımların aktarılacağı işbirliğine dayalı çalışmalara ve ABD yenilik kapasitesini destekleyecek fikirlerin ve uygulamaların yaratılmasına olanak sağlamaktadır.  Söz konusu sempozyumların önemli bir diğer işlevi de yapılan çalışmaların mühendislik dünyasında en üst düzeyde takdir edilmesine aracı olmasıdır.

Mühendislik yapma olanakları bilim, teknoloji ve sanayimizin düzeyi ile sınırlı olan ülkemizin mühendisleri bir yandan piyasa koşullarının dayatmaları diğer yandan iktidarın bilim ve fenden uzak uygulamaları ve baskıları arasında bunalmış durumdadır.

Her alanda olduğu gibi mühendislik alanında da insanlarımızın birikimlerini, yaratıcılıklarını uygulamaya yansıtabilecekleri özgürlüklere ve bunu sağlayacak iktidarlara her zamankinden daha çok ihtiyaçları vardır.

Meraklısına: 1995-2015 yılları “The Frontiers of Engineering Symposium” larının içeriklerine ve pdf formatında kitaplarına www.inovasyon.org sitesinden erişebilirsiniz.

Not: Bu yazıda Sempozyum kitaplarının Sunuş bölümünde yer alan açıklamalardan yararlanılmıştır.








[1] Aynı başlıkta bir yazım Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji Dergisi’nin 13 Mart 2015 tarihli 1460. Sayısında yayınlanmıştır.

19 Şubat 2016 Cuma

Evrenin müziğini dinlemek - LIGO

Lazer Enterferometre Kütlesel Çekim Dalgaları Gözlemevi (Laser Interferometer Gravitational Wave Observatory) – LIGO

12.02.2016 tarihinde LIGO,  Fransa’nın Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi ve İngiltere Bilim Kurulu’nun aynı anda yaptığı açıklama ile dünya, 1,3 milyar ışık yılı uzakta iki karadeliğin çarpışması ile oluşan kütle çekim dalgalarının 14 Eylül 2015'te dünyaya ulaştığını ve LIGO tarafından belirlendiğini öğrendi. Açıklama sırasında yakalanan dalgaların sesi de dinletildi. 

Müfit Akyos

İnsanlık, tarihi boyunca ışığı kullanarak evreni gözlemledi, anlamaya çalıştı. Işıkla sınırlı astronomi biliminin sınırlarının genişletilmesi bilim insanlarının hep gündemlerinde oldu.  İnsanlığa bu sınırın aşılması olanağını günümüzde kütle çekim dalgası (KÇD) astronomisi sağlamaktadır.

Evrendeki nesnelerin hareketlerinin oluşturduğu KÇD, evreni dolduran “madde” tarafından emilmediği ve yansıtılmadığı için ilk yaratıldıkları halleriyle gözlemlenebilir. Bu özellikleri nedeniyle dünya ile gözlemlendikleri nokta arasındaki bilinmeyenleri de taşırlar.  KÇD’lerin ölçülebilmeleri sayesinde evrenin tarihiyle ilgili önceden olmadığı kadar eskilere gidebileceğiz. Gözlemlenen (yakalanan) her bir KÇD evrene açılan bir penceremiz anlamına gelmektedir.

17 Şubat 2016 Çarşamba

Sesli Düşünce: Açık bilim[1]


Açık Bilim; Evrim Felsefesi, Toplumsal Ağlar, Müzik Üstüne ya da Bilimi Kim Yaratır başlıklarında bir fizikçi ile bir sanatçının, bir uzay bilimcisi ile bir romancının ya da bir aktivist ile bir dil bilimcinin sohbetlerine katılarak hissetmenin bile büyük haz verdiği bir okuma size ilginç geliyorsa uzun süre elinizden düşüremeyeceğiniz bir kitap.



Akademiya içinde ve dışında oluşan entelektüel çevrenin etkileşiminin, bilimsel ve sanatsal yaratılarının beslediği kültürel iklim, geleceğimizi inşa edeceğimiz zeminin dokusunu oluşturmaktadır.  Bu dokunun niteliği, besleyiciliği, sıkılığı inşa etmek istediğimiz geleceğimizi olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilecektir.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Bilimi övmek … Bilim yapanı dövmek

Müfit Akyos


14 Ocak 2015’de TÜBİTAK çatısı altında alelacele yapılan Ar-Ge Reform Paketi açıklaması konuşmasının devamında hâlâ hırsla ve hınçla gündemde tutulmaya çalışılan “akademisyenler bildirisine” uzun uzun yer verilerek bu bildiri etrafında oluşturulan cadı kazanının ateşine odunlar atıldı.


Çok değil yaklaşık iki buçuk yıl önce benzer bir teşvik paketinin açıklanması sırasında, TÜBİTAK bütçesinden Ar-Ge yapacak firmalara destek için ayrılan bütçenin bir bölümünü iade etmek zorunda kaldıklarını belirten Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, sanayicileri eleştirerek ”Ya bilinmiyor, ya nitelikli proje hazırlama eksiği var ya da başvurulmuyor. Kullanacak adam, kullanacak üniversite, kullanacak sanayici, işbirliği projesi arıyoruz” demişti. (3 Temmuz 2013 tarihli Cumhuriyet Gazetesi).

Arşivden: Neden Ar-Ge yapılsın ki!

Müfit Akyos


‘Paramız var kullanan yok’ Nihat Ergün- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı


3 Temmuz 2013 tarihli Cumhuriyet’ten, ‘Geçen yıl TÜBİTAK bütçesinden Ar-Ge yapacak firmalara destek için ayrılan bütçenin bir bölümünü iade etmek zorunda kaldıklarını belirten Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, sanayicileri eleştirerek ” Ya bilinmiyor, ya nitelikli proje hazırlama eksiği var ya da başvurulmuyor. Kullanacak adam, kullanacak üniversite, kullanacak sanayici, işbirliği projesi arıyoruz” dedi.’

Sn. Bakanın bu serzenişi şu soruları aklımıza getirdi. Neden Ar-Ge yapılsın ki? Hangi ortamda Ar-Ge yapılır? Ancak doğru sorular sorulursa doğru yanıtlara ulaşma olasılığı vardır. Burada zor olan; bilinen sonuçları tekrarlamak yerine doğru soruları sorabilmek. Yoksa her iki soruya verilecek yanıtlar Sn. Bakanın hemen elinin altında olsa gerek.

Bütün ilginin ticarette, faizde, sıcak parada, “yık-yap-sat” ta, HES’ler vb. faaliyetlerde odaklandığı bir ülkede Ar-Ge, teknoloji ve yenilikçi ürün geliştirme gibi yüksek düzeyde nitelikler, kurumsal kapasiteler, örgütlenme ve yönetim becerileri gerektiren, üstüne üstlük hemen bugünden yarına getirisi olmayacak risk içeren alanlara kim ve neden yatırım yapsın ki? Yollarına ‘para’ dökseniz de çok güç. Çünkü sizin serzenişlerinizden ve bugüne kadar ki yaklaşımınızdan öyle anlaşılıyor ki benzetme için hoşgörün; makinanın bir ucundan parayı vereceğiz öbür ucundan ‘Ar-Ge’ çıkacak. Dünyada henüz böyle bir ‘teknoloji’ geliştirilmedi ne yazık ki!

Sesli Düşünce: Alçak dallardaki meyveleri toplamak!

Müfit Akyos


1950’lerden bu yana öne çıkan teknolojik dalgaları (en çok yeniliğin, araştırma ve geliştirmenin yapıldığı ve bilgi tabanlı firmanın oluştuğu teknolojiler de denebilir) kabaca tanımlayacak olursak; 1950’ler ve 60’larda savunma (silah), 1960’lar ve 70’ler arası entegre devreler, 1970’ler ve 80’ler arası bilgisayarlar (kişisel bilgisayarlar), 1990’lar 2000 arası Internet ve 2000’ler 2010 arasında sosyal medya denebilir. Internet ve sosyal medya dalgası hâlâ devam etmekte. Pek çok firmanın (ve filiz firmanın – start-ups) bu dalgada “ağacın alt dallarındaki meyveleri toplamakta” olduğu görülüyor. Firmaların özellikle de filiz firmaların daha kısa sürede getiri elde etme beklentileri ile bu yolu seçmiş olmaları varlık nedenleriyle uyumlu bulunabilir. (Ancak 2000 de Internet alanında yaşanan köpürmenin hazin sonu da hâlâ belleklerdedir.) Daha büyük problemlerle uğraşmak anlamına gelen “donanım-yazılım” kombinasyonunda etkin ve verimli sistemlerin, ürünlerin geliştirilmesi ise üst dallardaki meyvelere uzanmayı gerektirmektedir. Şimdilik pazarın talebi doğrultusunda hemen her şeyin web’e, mobile taşınması rüzgarı nedeniyle yatırımcının daha az ilgisini çekse de söz konusu kombinasyonun meyveleri çevre, kentleşme, ulaşım, ilaç, sosyal sorunların çözümü, sağlık, enerji vb. alanlarda kendini göstermektedir. Bu tür ürünlerin, ürün karmaşıklığı, mühendislik içeriğinin yoğunluğu, ürün geliştirme sürecinin karmaşıklığı ve uzunluğu gibi noktalar dikkate alındığında çıktı değeri yüksek olsa da yatırımcıların ilk elde ilgisini çekmesi güçtür. Bu durumda çözüm yine kamunun destekleyeceği veya oluşturacağı uygun ve özendirici yatırım araçları olabilir mi?

23 Şubat 2015 tarihinde liderlervadisi.com platformunda yayınlanmıştır.

 http://www.chonday.com/Videos/the-writer-automaton 


23 Ocak 2016 Cumartesi

Ankara Rüzgar Tüneli’ni Üniversite Yıkıyor!

Müfit Akyos


Ülkemizin ilk ve tek endüstriyel rüzgâr tüneli Türk havacılığının anıtı bir "ENDÜSTRİYEL MİRAS" olan Ankara Rüzgar Tüneli Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi genişleme çabalarına kurban edilmek üzeredir!


Gün geçmiyor ki Cumhuriyetimizin kazanımlarından birisini kaybetmeyelim. Bunlardan sonuncusu Ankara Üniversitesi Dişçilik Fakültesi’ne genişleme alanı açmak amacıyla içinde Ankara Rüzgâr Tüneli’nin de bulunduğu alanda yapılan yıkımlardır.

Ülkemizin havacılık ve uzay tarihine bakacak olanlar liderliği, öngörüyü, ihaneti görecek gururu, hüznü ve kızgınlığı yaşayacaklardır. Liderlik ve öngörüdür çünkü Atatürk TBMM V. Dönem 3’üncü Yasama Yılı Açılışı (1 kasım 1937) konuşmasında “Bundan sonrası için bütün tayyarelerimizin ve motorlarının ülkemizde yapılması ve harp hava endüstrimizin de bu temele göre geliştirilmesi gerekir” diyordu. 

1926 ile 1948 yılları arasında Eskişehir, Kayseri, Etimesgut ve Beşiktaş Özel Uçak Fabrikaları, Etimesgut Uçak Motor Fabrikası, Tayyare Makinist Mektebi, Ankara Akköprü Planör Atölyesi gibi kuruluşlarla Türk Havacılığı dünyada önemli bir yere sahip olmaya başlamıştı. Rüzgâr tüneli ise havacılığın ilerlemesi, uzay teknolojilerinin geliştirilmesi için en önemli altyapılardan birisidir. Ankara Rüzgâr Tüneli (ART) 1940’lı yıllarda ülkemize uzay teknolojilerinin önünü açacak en önemli yatırımdı. 1940’da planlanmış olmasına rağmen 1947’de inşaata başlanmış, 1950’de tamamlanmıştı. Dönem Amerikan Marshall yardımlarının başladığı yıllardı. Bizim bir şey yapmamıza gerek yoktu Amerika verirdi. Ankara’da, Beşevler’de kurulan ART, açılışından hemen sonra kapatılmış ve 1998’e kadar elli yıl hiç kullanılmamıştı.

1990 yılında denemek için çalıştırıldığında sessiz ve saat gibi çalıştığı ortaya çıktı. Dönemin SAGE yönetimi birkaç genç ve idealist mühendis ile 1994’te ART’nin bakımı, modernizasyonu ve revizyonu sekiz ayda tamamlanması ile ülkemiz, deneysel aerodinamik alanında hizmet verebilecek bir yapıya kavuşmuş oldu. Düşük ses altı kapalı devre rüzgâr tüneli sınıfında yer alan ART, en yüksek hızda bile düşük gürültü seviyesinde türünün tek örneği olarak halen TÜBİTAK- Savunma Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü sorumluluğunda havacılık, şehircilik ve çevre, aerostatik, rüzgar enerjisi alanlarında bilimsel deneylerde kullanılmaktadır. Kalitesi ve teknik donanımıyla 2000 yılında Subsonic Aerodynamic Testing Association’a üye olmuştur.

ART binası TMMOB - Mimarlar Odası tarafından, “Yapının oldukça büyük bir kısmını,…, kapalı devre olarak çalışan tünelin kendisi kapsamaktadır. Bu anlamda yapının, pek çok endüstri binası gibi, sadece makinaları içeren bir kabuk ya da kaporta olmaktan öte, kendisinin bilgi üretmek üzere tasarlanmış bir makina olduğu gözlemi anlamlı olacaktır.” değerlendirmesi yapılmıştır. Bu özellikleriyle ART, bir ENDÜSTRİYEL MİRAS’tır.

Ancak bu endüstriyel mirası, oluşumunda Atatürk’ün özel ilgisi bulunan ve kendisini “Cumhuriyet tarihini ve misyonunu milletiyle özdeşleştirmiş, bütünleştirmiş bir üniversite” olarak tanımlayan Ankara Üniversitesi’nin döner sermaye geliri yüksek Diş Hekimliği Fakültesi’ne genişleme alanı yaratmak amacıyla yok etmek istemesi acıdır.

Cumhuriyetin başkentinde her fırsatta o dönemin izlerini silmek üzere sergilenen vandallığın (Ankara Havagazı Tesisleri, Ankara Su Süzgeci) bir rastlantı olmadığı bir kez daha belgelenmeden Ankara Rüzgar Tüneli’ni kurtarmak başta TMMOB ve bağlı odaları olmak üzere, üniversitelerimize, havacılık sanayimize ve Cumhuriyetin mirasına sahip çıkma bilincinde olanlara düşmektedir.


Bu yazı Cumhuriyet Gazetesi’nin 13 Kasım 2015 tarihli Bilim Teknoloji Dergisi’nde Politik Bilim Köşesi’nde yayınlanmıştır. 

“Keiretsu”ya dönüş

Müfit Akyos


“Keiretsu”; küçük işletmelerden oluşan tedarikçi grubunu tanımlayan Japonca bir terim


Pazara daha yakın konumlanan birileri, hammaddeyi sizden daha ucuza temin eden birileri, daha ucuz işgücü kullanan birileri, finansman maliyeti sizden daha düşük olan birileri ya da tedarikçisinin tepesine binip ucuza parça temin eden birileri her an maliyet rekabetiyle sizi pazarın dışına itiverir.

“Kalite”li yıllarda yani 1970’lerden başlayarak, tedarikçileriyle bir anlamda “kalite paylaşımını” (tedarikçileriyle işbirliklerini kalite eksenli olarak ve tedarikçilerini ana firmanın doğal bir uzantısı olarak tanımlayan yapılanma) becerebilen ana sanayiler sınırlı ömrü olan maliyet esaslı rekabet sorununu çözebildiler. Daha kavramsal anlatımla tam zamanında üretimden, “kanban”dan ve tedarikçilerle güven-işbirliği-iyi niyet- eğitim desteği olarak özetlenebilecek  “keiretsu”dan da söz etmek gerekiyor. Gelinen noktada zaten kalitesize pazarlarda yer yok. Yani “kalite çağı” aşıldı denilebilir.

18 Ocak 2016 Pazartesi

Bölgesel teknolojik yatırım araçları

Müfit Akyos



Yenilikçilik ortamının geliştirilmesinde sıra teknoloji ticaretini ivmelendirecek bölgesel yatırım sermayenin oluşturulmasına gelmiştir.

Yenilikçi düşüncelerin ürün, üretim yöntemi veya hizmete dönüştürülmesi sürecinin yönetilmesi ne denli önemli ise bu süreç sonunda ortaya çıkan ürünlerin pazara çıkartılabilmesi (ticarete konu olması) de o denli önemlidir. Çünkü ancak böylece iş modelinin değer yaratma ve müşteri ile buluşma aşaması gerçekleştirilmiş olmaktadır. Girişimcilik becerileri gerektiren her iki sürecin (ürün geliştirme ve ticarileştirme)  herhangi bir aşamasında ticarileştirme söz konusu olabilir. Yani yenilikçi bir düşünce de üretime esas     ön-ürün  (prototip) de ticarete konu olabilir.
Genel olarak teknoloji transferi başlığı altına giren bu faaliyetlerin ana aktörleri teknoloji yaratıcıları (yeni ürün-üretim yöntemi ve hizmet yaratanlar) ile yatırımcılardır (lisans, know-how vb. yoluyla teknolojiye sahip olanlar, geliştirme aşamasında fikre veya ürüne yatırım yapanlar gibi). Gelişmiş ülkelerde söz konusu faaliyetlerin tamamı her iki tarafın sorumluluk ve yükümlülükleri bağlamında yasal zeminde tanımlanmıştır.  Ülkemizde de 15 Şubat 2013 tarihinde yayınlanan “Bireysel Katılım Sermayesi Hakkında Yönetmelik” de bu bağlamdadır. 

15 Ocak 2016 Cuma

HABERLER

  • Ankara Rüzgar Tüneli’ne tescil ışığı...   
  • Nobel ödüllü 30 bilim insanından uluslararası dayanışma... 
  • ÜSİMP – Üniversite Sanayi İşbirliği Merkezleri Platformu Genel Kurulu yapıldı - 30 Ocak 2016
  • BIOPIPE’ın Başarısı
  • 240 Yıllık Otomat Bebek … yalnızca bir bebek değil!


Ankara Rüzgar Tüneli’ne tescil ışığı...  


Ankara Rüzgar Tüneli’ne tescil ışığı  


TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Koruma Kurulu’nu Ankara Rüzgar Tüneli İçin göreve davet etmiş, endüstri mirası olarak tescil edilmesi için Koruma Kurulu’na başvurmuştu. Koruma Kurulu başvuruyu gündeme aldı. Kurumların görüşüne başvurdu ve Mimarlar Odasına bilgi verdi. Konuyla ilgili açıklama yapan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan “ART için tescil ışığı yakılmıştır, bu önemli bir karardır, süreci takip edeceğiz” dedi.

“ART bitişiğindeki inşaatın yeniden ele alınması kaçınılmazdır”


Candan “Ankara Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Ankara Rüzgar Tüneli hakkında yaptığımız tescil başvurusunu değerlendirerek  yapının tescili ile ilgili karar alınana dek, yapıya zarar verecek faaliyetlerin durdurulmasını istedi. Ankara Rüzgar Tüneli kentin endüstri mirasıdır, korunarak gelecek kuşaklara aktarılması kent kimliği ve belleği açısından oldukça önemlidir. Koruma Kurulu tescil sürecinde ART’de çalışmalarını yürüten TÜBİTAK ile birlikte Ankara Üniversitesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Yenimahalle Belediyesi’nden görüş istedi. ART’nin bitişiğinde devam eden, Diş Hekimliği Fakültesi ek binasının bu açıdan yeniden ele alınması kaçınılmazdır” dedi.

ART’nin korunması gerekli bir kültür varlığı olduğunu belirten Candan, “Ankara Rüzgar Tüneli zarar görmemesi gereken kültür varlığımız ve endüstri miraslarımız arasındadır. Kurulun Kararı’nı takip edeceğiz. Ankara Rüzgâr Tüneli Tescil edilmeli” şeklinde konuştu.

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Basın Birimi

Konuyla ilgili 13 Kasım 2015 tarihinde yayınlanan “Ankara Rüzgar Tüneli’ni Üniversite Yıkıyor!başlıklı yazımı İNOVASYONHERYERDE Arşiv başlığı altında bulabilirsiniz.


Nobel ödüllü 30 bilim insanından uluslararası dayanışma

International Human Rights Network of Academies and Scholarly Societies'in
imzacı akademisyenleri destekleyen bildirisine 30 Nobel ödüllü yabancı bilim insanı destek verdi.


ÜSİMP – Üniversite Sanayi İşbirliği Merkezleri Platformu Genel Kurulu yapıldı 30 Ocak 2016


Ulusal Yenilik Sistemi’mizin hemen bütün bileşenlerini yapısında gönüllü olarak bir araya getiren ÜSİMP’in Genel Kurulu 30 Ocak 2016, Cumartesi günü Ankara Sanayi Odası’nın evsahipliğinde Ankara’da yapıldı.


Ayrıntılı bilgi: www.usimp.org.tr



BIOPIPE’ın Başarısı


Binaların ana atık su borusuna bağlanan küçük bir depo ve bu depoya bağlı kalorifer petekleri gibi kıvrılmış plastik borulardan oluşan BioPipe içinde özel bir solüsyonun içinde yaşayan bakterilerin atık suyu hiçbir kimyasal kullanmadan, organik olarak arıtması sistemi diğer arıtma sistemlerinden ayıran en önemli özelliği. Arıtılan su bahçe sulamasında, otomobillerin yıkanmasında veya tuvaletlerde kullanılabiliyor. 

Dikkatlerin çoğunlukla sanal yeniliklere odaklandığı bir ortamda çevre ve sosyal boyutu olan yenilikçi bir ürünün ortaya çıkmasının uygulamada yaratacağı etkinin ötesinde (fosseptiklerin azalması, maliyetli kanalizasyon sistemlerine gerek duyulmaması, atık suyun yeniden kullanılması vb.)  ülkemizdeki yenilikçilik ve girişimcilik faaliyetlerine de örnek olması beklenir.

Biopipe yenilik sürecinde kavram geliştirmenin ne denli önemli olduğuna da güzel bir örnek oluşturuyor. Ürünün patentini satın alan Mitsubishi yetkilisinin de söylediği gibi atık su arıtmasında son 40 yıldır radikal hiçbir yenilik yapılmamıştı. Bu başarıda ürünün “çevreyi korusun, her ev kendi atık suyunu arıtsın, kurulumu ve bakımı kolay olsun, dünyada ilk ve sürdürülebilir olsun, maliyeti karşılanabilir ve taraflar memnun olsun” olarak tanımlanabilecek bir kavramdan yola çıkılarak geliştirilmesinin payı büyük olsa gerek. Devamında bilgiye dayalı meraklı bir kişiliğin (Çevre Mühendisi Enes Kutluca), üniversite ortamı  (Bahçeşehir Üniversitesi) ve destekleyici çevrenin de (özendirici kurumlar ve yarışmalar, KOSGEB) katkısı ile başarıyı yakalaması gerçekleşmiştir.

İlgilisine kaynaklar:
http://www.cnnturk.com/video/ekonomi/turkiye/turk-girisimcinin-icadi-biopipe-dunyaya-aciliyor
http://www.biopipe.co/tr/#home


240 Yıllık Otomat Bebek. Yalnızca bir bebek değil!


Aşağıdaki video adresinden izleyebileceğiniz otomat bebek tam 240 yaşında. İsveç saat sanatının zirvelerinden biri olsa gerek. Özelliği yalnızca tanımlı birkaç hareketi mekanik olarak yapmasında değil. Yazı yazabiliyor, hem de çok zarif. Gözleriyle yazma hareketlerini izliyor. Kısacası bir insanın yazma ediminin benzetimini mekanik olarak yapabiliyor. Bir gövdeye yerleştirilmiş mekanizmalarda yer alan harflerin değiştirilmesiyle istediğiniz cümleyi yazabiliyor. Yani programlanabiliyor. 240 yıl öncesi düşünüldüğünde bu “bebek” in mühendisliğin, yenilikçiliğin, ustalığın bir araya getirildiği gerçek bir icat olarak nitelenebilir.   İzleyin beğeneceksiniz :)