Anton Çehov
Herkese Bilim Teknoloji
Dergisi’nin 107. Sayısının kapak konusu “Tarih boyunca yaşam kurtaran 50 buluş”
idi. İnsanların yaşam sürelerini uzatmaya yardımcı olan pastörizasyondan
aşılara, antibiyotiklerden uydulara ve yapay zekadan suyun tuzdan
arındırılmasına kadar 50 buluş arasında savaş sanayisi ile ilgili bir tek örnek
yoktu doğal olarak.
Yirminci
yüzyılın ilk yarısında fizikte devrim anlamına gelen atomun parçalanarak
(fizyon) zincirleme reaksiyon yaratılması ile bilim tarihi en dramatik
gelişmelerinden birisini yaşadı. Çünkü bilim adamları bu gelişme ile elde
edilen bilginin enerji üretimi gibi iyi amaçlarla kullanılabileceği gibi kötü
amaçla atomik silahların yapımında da kullanılabileceği gerçeğini gördüler. Bilim
dünyasının en derin etik tartışmaları bu buluşun etrafında yapıldı. Hiroşima ve
Nagazaki’ye atılan atom bombalarının yarattığı tahribat ve soğuk savaş
dönemince insanlığın yaşadığı “dehşet dengesi” tehdidi, teknolojinin kullanım
biçimiyle ilgili etik tartışmaların önemini doğruladı.
Günümüzde özellikle sağlık bilimlerinde genetik
ve biyoteknolojide yaşanan devrimsel gelişmeler fizikte yaşananlara benzer
duruma işaret etmektedir. Biyolojideki buluşlar ilaç geliştirmede insanlığın
yararına kullanılırken, bütün kısıtlamalara karşın biyolojik silahlar savaşlarda
korkunç sonuçlar doğurabilmektedir. Bu olasılıklar sağlık bilimlerinde etiği en
yoğun tartışılan konu yapmaktadır. Bilimsel
araştırmalarda “bilimin ikili kullanımı” olarak tanımlanan bu durum teknoloji
alanında da “ikili kullanım-dual use” olarak
adlandırılmaktadır.
Dünyamızın ağırlaşan
sorunları bellidir; çevre, küresel ısınma, yaşlanan nüfusun bakımı, gıda ve
beslenme, kavimler göçü boyutuna varan mülteciler. Bunların hiçbirisinin çözümü
için savaş sanayisinden çıkılarak geliştirilecek bir teknoloji yoktur.
Savunma araştırmalarının
maliyetinin çok yüksek olduğu bilinen bir gerçektir. Bu maliyetin azaltılması
için savaş teknolojileri araştırmalarının yan çıktılarının veya “ikili
kullanımının” sivil yaşam için de kullanılabileceği iddiası yazının girişindeki
etik kavramı bağlamında yanıtlanmalıdır.
Çok özel beyinlerin,
madenlerin, malzemelerin, bilimsel altyapının bu amaç için ayrılması dünya
silah devleri ve ait oldukları ülkeler için bir kazanç olarak görülse de bütün
insanlık için ödenen ağır bir bedeldir. Bu bedel hemen yanı başımızdaki
komşularımız Irak ve Suriye için insanlarını, geleceklerini, kaynaklarını
kaybetme anlamına gelmektedir. Onların bu kayıplarını hangi “ikili kullanım”
teknolojileri karşılayabilir ki?
Savaş sanayisinde başı
çeken ülkelerde sivil araştırma fonlarının kısılması, vazgeçilemeyen “savunma
araştırmalarına” sivil kesimin daha çok ilgi göstermesine neden olabilmektedir.
Öte yandan savaş sanayisinin de her alandaki araştırma faaliyetlerinin
çıktılarını “en etkili silahların tasarlanmasında” kullanmaya hazır ve istekli olduğu bilinen bir
gerçektir. Örneğin akıllı malzemeler, mikro elektromekanik sistemler,
nano-hesaplayıcılar, mikro algılayıcılar gibi nano-teknoloji ürünlerinin savaş
sanayisinin hizmetinde kullanılması gibi.
Teknolojinin “nötr” olduğu,
kullanım amacına göre sonuçlar doğuracağı söylenirse de savaş sanayisi gibi bir
alanda neler doğurabileceğini görmek için insanlık yeterince bedel ödemiştir.
Bu nedenle savaşın vahşetini en iyi bilen Atatürk’ün, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözünü sürekli
kılabilmek için bilim ve teknolojiyi insanlığın aydınlık geleceğini inşa etmede
kullanmak dışında bir seçeneğimizin olmaması gerekir.
Bu yazı bu köşede yıllarca yazı yazan ve barışı savunmanın
bedelini 38 ay hapis yatarak (Barış Davası -1982) ödeyen Sevgili Aykut Göker’e
duyduğum özlem ve minnetle yazılmıştır.
Herkese Bilim Teknoloji
Dergisi’nin 109. Sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder