Elektrikli otomobiller petrolde dışa
bağımlı ülkeler için de önem taşımaktadır.
Moore Yasası’na[1]
uygun gelişmeyen teknolojilerin başında pil teknolojisi gelmektedir. Pil
teknolojisini güdüleyen en önemli etmen fosil yakıtları kullanan motoru
araçlardan kaynaklanan sera gazı etkisini azaltmaktır. ABD’de taşımacılık sektörü. Motorlu
taşıtlar ABD’deki karbon monoksit kirliliğinin %75’ine, sera gazı emisyonunun %27’sine neden
olmaktadır. Dünyadaki otomobillerin %30’una sahip ABD, otomobillerden
kaynaklanan emisyonun da %50’sine neden olmaktadır.
Pille ilgili bilimsel ve endüstriyel
çalışmalara bakıldığında bu alana önemli kaynakların ayrıldığı, çalışmalarda
sürüş mesafesini, kullanım süresini, enerji çıktısını (Wh/kg) arttırmaya ağırlığı, dolum süresini ve maliyeti
($/kWh) azaltmaya odaklanıldığı ve bazı sonuçların
alınmakta olduğu görülmektedir. Araştırmalar Lityum-iyon (Li-iyon) piller
özelinde ve pili oluşturan anot (silikon kullanma), katot (nano kafes yapılar)
ve elektrolit (katı hal) üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Böylece pillerde kısa süre
içinde %80-110 kapasite artışı, %40-45
maliyet düşüşü öngörülmektedir. Yakın zaman önce Toyota, Nissan ve Honda’nın da aralarına elektronik
konusunda uzman şirketleri de alarak oluşturdukları Libtek isimli konsorsiyum
ise Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’ndan aldıkları 14 milyon dolar
destekle katı hal pilleri[2] için
yeni bir Ar-Ge programı başlattıklarını duyurdu.
Malzeme
bilimi ve nanoteknolojinin de katkısı ile geliştirilen Li-iyon piller cep
telefonlarında, dizüstü ve tablet bilgisayarlarda el aletlerinde, hibrit
(HEVs), “plug-in” hibrit (PHEVs) ve elektrikli otomobillerde (EVs)
kullanılmaktadır. Ancak 1880’de İtalyan fizikçi Alessandro Volta tarafından
bulunan ve yapısı hemen hiç değişmeyen (anot, katot ve elektrolitten oluşan bir
sistemde kimyasal enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesi) pilin
elektrikli otomobillerde içten patlamalı motorun yerini bütünüyle alabilmesi
için çözülmesi gereken birçok problemin olduğu da bir gerçek. Üstelik bu
sorunlar yalnızca teknolojikte değil.
Elektrikli
araba üretiminde iddialı bütün firmalar şu sıralarda yolsuzlukların ve rüşvetin
kol gezdiği Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde (KDC) üst düzey yöneticilerin kapılarını
aşındırmaktadırlar. Li-iyon piller için
gereken temel madenler kobalt, lityum, manganez ve nikeldir. En önemlisi ise %60’ı Kongo KDC’de çıkartılan
kobalttır (beşte birinin çocuk işçilerce ve resmi olmayan madenlerden çıkartılmaktadır).
Çin’i de göz ardı etmemek gerekiyor. KDC’deki en büyük on kobalt üreticisinden
yedisi Çinli. Kobalt Çin’deki rafinerilerde işlenerek örneğin Panasonic firması
tarafından pil üretiminde kullanılıyor. Tipik bir otomobil pili için gerekli
olan 16 kg kobaltın fiyatı 600 $’ın altında iken (Mart 2016) 16 ay içinde 1,700 $’a (Eylül 2017) ulaşmış olup artmaya devam
etmektedir. Halen trafikte olan bir
milyar otomobilin bugün Tesla Model X ile değiştirilmesi olanaklı olsaydı dünya
kobalt rezervlerinin iki katı kadar – 14 milyon ton – kobalta gerek olurdu.
Daha gerçekçi bir senaryoda 2030 yılına kadar 30 milyon elektrikli otomobilin
kullanılması durumunda bugünkünün üç katı kobalt gerekecektir. Bu durumda ister
istemez otomobilciler yeni kaynaklar için jeologlar ve madenciler işlendirmeye
başladılar! Bazıları ise ilkel madencilikle elle üretim yapanlarla anlaşmanın
peşinde.
Madenlerin kısıtlı oluşu Az bulunur madenlerin
kullanılmış pillerden geri kazanımı alanında araştırmaları öne çıkartmaktadır.
Bugün için yıllık 6.000 ton olan geri kazanımın 2026 yılına kadar 30.00 tona
çıkması öngörülmektedir. Ancak bunun kıtlığa ne kadar çözüm olacağı kuşkuludur.
2000’li yılların başında benzer bir durum katalitik konvertörde kullanılan
paladyum madeninde yaşandı. İki yıl içinde talep üç katına çıkıverdi.
Artan talep nedeniyle bir başka araştırma alanı
daha az kobalt kullanmak oldu. Şimdilik eşit miktarlarda nikel, manganez ve
kobalt kullanılan pillerde (NMC 111) 2025 yılına kadar baskın bileşimin %80
nikel ve %10 kobalt ve manganez olması hedeflenmektedir.
Karayolu
taşımacılığının elektriğe dayandırılması yüz yılı aşkın sürede oluşmuş bir
altyapının önemli ölçüde değişmesini ve ulaşım sistemi ile enerji sitemi
arasında yeni arayüzlerin oluşmasını gerekli kılmaktadır. Yeni sistemin oluşması
enerji sistemi, otomobil üreticileri, elektronik ve yazılım firmaları arasında
yeni işbirliklerini gerektirmektedir. Bu
durumu otomobil endüstrisinin çok ötesinde bir paradigma değişikliği olarak
tanımlamak olanaklıdır. EV’lerin karşısında yalnızca otomobil endüstrisi değil
sistemin kanı sayılan petrolü üreten bir endüstri de vardır. Kendileri için
“tahrip edici” bir tehdit oluşturan EV’ler karşısında hâlâ içten patlamalı
motorları geliştirerek direnen ve rafineri proseslerini iyileştirerek direnecek
olan petrol endüstrisi vardır.
EV’lerin
yaygınlaşması özellikle büyük şehirlerde hava kirliliğinin azaltılmasında etkin
bir araç gibi görünse de pillerinin şarjı için gereken elektriğin üretimi yine
fosil kaynakları olacak ise bu etkinin bütünde çok sınırlı olacağı açıktır.
Bilimsel çalışmalar ve
endüstriyel uygulamalar sonunda EV’lerin geleneksel otomobil sektörünü ve onun
etrafında oluşan dev ekonomiyi orta erimde tahrip edeceği açıktır. Emir komuta
ile “yerli milli” otomobili geliştirir görünen babayiğitlerimizin de bu
gelişmeler karşısında umarım ekonomik ve teknolojik güçlü senaryolar içeren
stratejileri vardır. Piller elden şasi
bizden diyorsanız pek umut yok gibi görünüyor.
[1] Intel'in
kurucularından Gordon Moore 1965’te yayımladığı makalesinde her
18 ayda bir, bir öncekinin iki katı güçlü bir işlemci satın alınabileceğini ve
bunun en az 10 yıl devam
edeceğini ön görmüştü.
[2] Katı hal pil
teknolojisi, Bu tür piller
içerdikleri katı elektrolitler sayesinde lityum-iyon pillerine göre daha hafif oluyor ve çok daha fazla
enerji üretebiliyorlar.
Böylece pillerde kısa süre içinde %80-110 kapasite artışı, %40-45 maliyet düşüşü öngörülmektedir. Yakın zaman önce Toyota, Nissan ve Honda’nın da aralarına elektronik konusunda uzman şirketleri de alarak oluşturdukları Libtek isimli konsorsiyum ise Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’ndan aldıkları 14 milyon dolar destekle katı hal pilleri[2] için yeni bir Ar-Ge programı başlattıklarını duyurdu.
[1] Intel'in
kurucularından Gordon Moore 1965’te yayımladığı makalesinde her
18 ayda bir, bir öncekinin iki katı güçlü bir işlemci satın alınabileceğini ve
bunun en az 10 yıl devam
edeceğini ön görmüştü.
[2] Katı hal pil
teknolojisi, Bu tür piller
içerdikleri katı elektrolitler sayesinde lityum-iyon pillerine göre daha hafif oluyor ve çok daha fazla
enerji üretebiliyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder