TÜBİTAK - TİDEB[1]: Ulusal yenilik sistemimizin önemli bir bileşeni
Türkiye Sanayisinde
Araştırma-Geliştirme faaliyetlerinin artmasını hedefleyen Para Kredi ve
Koordinasyon Kurulu'nun 95/2 sayılı AR-GE Yardımına İlişkin Karar'ına
dayanılarak, 3 Haziran 1995 tarihli TÜBİTAK
Bilim Kurulu Kararı ile Teknoloji İzleme
ve Değerlendirme Başkanlığı’nın -TİDEB kurulması, ülkemizde sanayi Ar-Ge
Teşviklerinin başlangıç tarihi olarak alınabilir. Üzerinden tam 25 yıl geçmiş. Çok kısa bir değerlendirme ile
anılmayı hak ediyor sanırım.
Cumhuriyeti
kuran kadroların bağımsızlık ideallerinin bir karşılığı olan “geleceği inşa
etme mecburiyeti” hep sanayileşme
kavramı etrafında oluşturulmuştur. İnişli çıkışlı bir çizgi izlese de
“sanayileşme” iddiası Türkiye’nin gündeminde her zaman olmuştur.
1990’lara kadar, sanayi açısından Ar-Ge’nin erişilmez, inovasyonun kavram olarak bilinmez olduğu zamanlardır. Ar-Ge üniversitenin konusuydu, pahalı bir işti ve yepyeni keşifler anlamına gelmekteydi. İnovasyon (yenilik) ise henüz telaffuz edilmiyordu. Bu dönemde ülkemizin sanayileşmesi gerektiğini ısrarla savunanların bir kesimi ve dış dünyayı izleyen teknokrat ve bürokrat çevreler de rekabetin bir gereği olarak sanayileşmenin tek başına yeterli olamayacağını görerek, dünyada da yeni konuşulmaya başlanan yenilikçilik, yeni ürün geliştirme, öngörüye dayalı sanayileşme vb. yeni kavramları öğrenmeye ve tartışmaya başladılar.
Zaten
yeni dünya düzeni de bunu zorlamaktaydı. O zamana kadar korumacılığın geçerli
olduğu dünyada Uruguay Raund – Gatt
Anlaşmaları (Türkiye’nin de imzaladığı) dünya ticaretini ve teşvikleri
sınırlamakta, rekabetin koşullarını yeniden tanımlamaktaydı. Bunların içinde
“Karşı Tedbir Alınamayan (Yeşil) Sübvansiyonlar başlığı altında yer alan; Araştırma-Geliştirme (AR-GE) faaliyetleri
için uygulanan sübvansiyonlar ülkemizde de farklı teşviklerin kapısını
açtı.
Değişen
dünyada bilim ve teknoloji alanında ülkelerin sahip olduğu yetkinliklerin var
olmada öne çıkması ülkemizde de yankı bulmaktaydı. TÜBİTAK’ın Aralık 1994’te,
DPT Müsteşarlığı’na sunduğu “… bilim ve
teknoloji konusu Beş Yıllık Plan Stratejisinin bir alt başlığı değil ana
eksenini oluşturmalıdır” görüşünü bunun somut ifadesidir. Bilim ve
Teknolojide Atılım Projesi’nin Çalışma Komitesi Raporu’nda (24 Şubat 1995) ise
Ulusal İnovasyon Sistemi’nin kurulabilmesi için atılması gereken somut adımlar,
sistemik bir yaklaşım çerçevesinde ortaya konmaya çalışılıyordu.”[2]
Bu raporda nerede ise dünyadaki uygulamalar ve tartışmalarla eş zamanlı olarak
Ulusal İnovasyon Sistemi’nden söz edilmesinin altı çizilmelidir.
Bilim
ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK)
ikinci toplantısında (3 Şubat 1993), Ulusal Bilim ve Teknoloji
Politikamızın temel dokümanı olan Türk Bilim ve Teknoloji Politikası 1993-2003
kabul edilmiş, 25 Ağustos 1997’de
yapılabilen üçüncü toplantıda TÜBİTAK’ça hazırlanmış olan Türkiye’nin Bilim ve
Teknoloji Politikası dokümanının kabul edilmesiyle, Ulusal İnovasyon
Sistemi’nin kurulmasına yönelik, kritik önemdeki kurumsal ve yasal
düzenlemeleri içeren karar tasarıları onaylanmıştı.”[3]
BTYK’nın 3 Şubat 1993 tarihli toplantısı
TÜBİTAK-TİDEB ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı’nın ana rahmine düştüğü
tarih olarak nitelenebilir.
Kamu
içinde böylesi yepyeni yapıların oluşabilmesinde, başta TÜBİTAK olmak üzere ilgili kurumların (DTM ve DPT, Maliye
vb.) bürokrat ve teknokratlarının uyum ve dayanışma göstererek ve sivil toplum
kuruluşlarının (TTGV, TESİD, TAYSAD, OSD vb.) desteğini alarak siyasi iradenin
desteğini sağlayabilmelerinin önemli olduğunun altı çizilmelidir.
“Yeni
ve önemli bir şey yapılacak” olmasının heyecanı ile oluşturulan TİDEB’de her
kademede misyoner bir kadronun ülkemizin sanayileşmesini örgütlü bir biçimde
savunan ortak bir geçmişten geliyor oluşları nerede ise dünya ile eşzamanlı
olarak yeni kavramları kolayca algılamalarını ve uygulamalarını sağlamıştır. Adeta
yeni bir ürünün satışı anlayışı ile doğrudan sanayici ile buluşularak yapılan tanıtımlar,
başvuru ve değerlendirme sürecinin şeffaflığı ile ilk projenin gelişi (26 Eylül 1995)
sonrası birkaç
yıl içinde ülkenin hemen her yanından başvuru sayılarının artması ile sanayide
Ar-Ge çalışmaları ivmelenmeye başladı.
TİDEB’in yaptığı işin olağan bir “kamu hizmeti” olarak değil sürecin
her aşamasına “değer” katacak
biçimde ele alınması diğer teşviklerden temel farklılığını oluşturur.
Böylece, sanayicilerle bire bir çalışılarak projelere değer katılmasına,
üniversitelerle işbirliklerine özendirilmelerine, sanayimizde Ar-Ge anlayışının
ve Ar-Ge birimlerinin oluşmasına önemli katkılarda bulunulmuştur. Yenilik ikliminin oluşmasındaki
etkileriyle de günümüzdeki yeni uygulamaların (Sanayi Ar-Ge Merkezleri,
çeşitlenen Ar-Ge teşvikleri vb.) önünü açtığı bir gerçektir. TİDEB, ülkemiz adına ulusal yenilik
(inovasyon) sisteminin “yıldızının parladığı” bir zamanda bu sistemin önemli
bir bileşeni olarak kurulmuştur. Ulusal yenilik (inovasyon) sisteminin
kurulmasının önemli bir adımı olan bu süreçte yer alan bütün kurumların,
bürokrat ve teknokratların gayretlerini minnetle şükranla anmamız gerekiyor.
1990’ların
başında uluslararası endekslerdeki yerimizi genellikle üretilen makale sayısı
ve yapılan Ar-Ge harcamalarını esas alarak yapmaktaydık. Ancak geçen 25 yıl
sonunda Ar-Ge harcamalarında bir türlü aşılamayan %1 eşiği ve nicelik olarak
artan nitelik olarak düşen makale sayıları da anlamını yitirdi sanırım.
Çeşitlenerek artan Ar-Ge devlet desteklerinin bir etkisi olduğu kesin olmakla
birlikte ölçme-değerlendirme yapmadığımızdan bunu somutlaştırmaktan yoksunuz.
Ancak Ar-Ge ve yeniliğe devletin ayırdığı kaynaklara karşın, dış ticaretimizde katma
değeri yüksek ürünlerin oranı (%3,6) ve dünya ileri teknolojili ürünler
ticaretindeki payımız yetersiz (%0,02) ise ve/veya ülke sorunlarının çözümünde
ya da günlük yaşamımızda yenilikçiliğin etkilerini hissedemiyorsak “biz ne yapıyoruz?” sorusunun yanıtını
içtenlikle vermemiz gerekmektedir. Bu sorunun yanıtı anlamlı bir biçimde
verilemiyorsa ilgili kurumlardaki uzmanların iyi niyetli ve özverili çabaları,
politika koyucuların öngörüsüzlüğü ve cehaleti karşısında etkisiz olmaya
mahkumdur.
Kurumların
kültürlerinin, bilgi birikimlerinin, becerilerinin gelişmesinin temelinde sürekliliğin önemli bir yeri vardır. Buradan
hareketle bugünkü TÜBİTAK yönetiminin Ar-Ge
yardımlarının 25. yılını fırsat bilerek, durumumuzu gerçeklilikle
değerlendirecek bir dizi etkinlik planlamasını TİDEB’in kuruluş döneminde
bulunma onurunu taşıyan bir çalışanı olarak talep etmekteyim.
[1]
Kendisini “milat” olarak
gören bir yönetim döneminde TÜBİTAK’ın adı (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu) ve logosu, arsından TİDEB’in adı da Teknoloji ve Yenilik Destek Programları
Başkanlığı-TEYDEB olmuştur.
[2] Niçin
Bilim ve Teknoloji Politikası Tarihsel Gelişim Dünya Örnekleri ve Türkiye Aykut
Göker Eylül 1998 -TÜBİTAK Bilim Kurulu’nun 10 Ekim 1998 günlü toplantısında
sunulmuştur-
[3]
a.g.e’den özetle M.A
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder