Covit-19
salgını süresince 65+ kontenjanından evine hapsedilen birisi olarak, okumayı
adeta bir karşı eylem biçimi olarak kullandım. Bu yazımda bunlardan Cesur Dâhiler’den[1]
söz etmek istiyorum. Kitabın kahramanları, 1965 Nobel
Tıp Ödülü'nü François Jacob ve André Lwoff ile paylaşan Jacques Monod (1910
-1976) ve 20. YY’ın en güçlü yazarlarından, 1957 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Albert Camus (1913 – 1960). Monod,
bakteri genetiği alanındaki parlak çalışmalarına Alman Faşizmi’nin Fransa’yı
işgal etmesiyle birlikte son vererek Fransız Komünist Partisi saflarında
Direniş örgütüne katılmakta tereddüt etmedi. Monod’nun, Camus’yla yaşamı
boyunca düşünce ve eylemde gerçek dostlar olarak kalmalarını sağlayan en önemli
ortak yanları, beyin ve ruhlarını hiçbir gücün, ideolojinin, iradenin sultasına
vermeden ilerici mücadelenin içinde yer almaları oldu.
Monod,
Fransa’nın ve Avrupa’nın faşist Hitler işgalinden kurtarılmasının hemen
ertesinde Pasteur Enstitüsü’nde bakteri genetiği alanındaki araştırmalarına
dönerek aradaki açığı kapatma çabasına girdi. Savaş süresince ABD’de moleküler
biyoloji alanındaki heyecanlı gelişmeler (DNA’nın kalıtım maddesi olduğunu
gösteren kanıtların ortaya çıkması) olmuştu.
1946 yazında dünyada küçük bir topluluk oluşturan ‘moleküler biyologlarla’
birlikte, , savaş öncesi biyolojinin tartışıldığı yaz toplantılarına ev
sahipliği yapmış Long Island’daki Cold Spring Harbor Laboratuvarı’nda, konusu
“Mikroorganizmalarda Kalıtımsal Sapmalar” olan bir sempozyuma katılmak, savaş
sonrası Avrupalı araştırmacıların uzun yıllardır ilk kez meslektaşlarıyla buluşmaları,
gelişmeleri doğrudan izlemeleri ve ilişkiler kurmaları anlamına geliyordu.
Toplantı
mekanlarının güzelliği ve ilişkilerin rahatlığının yanı sıra Monod konuşmaları
ve sonuçları olağanüstü etkileyici buldu. ABD’de bilim öyle hızlı ilerliyordu
ki karısı Odette’e (Bruhl)
yazdığı mektupta “yarı uyur haldeki Fransız laboratuvarlarında hem günceli
yakalamanın hem de yararlı bir şekilde çalışmanın güç” olduğunu itiraf
ediyordu. Monod’nun enzim adaptasyonunun çok ilgi görmesi sayesinde, bilim
dünyasından, hatta olası rakiplerinden arkadaşlıklar kurdu. Ekibi ile birlikte
yaptığı çalışmaların önemi nedeniyle dünyanın ilgisini çekmekte ve Pasteur
Enstitüsü’nün çatı katına sıkışmış ekibi sürekli genişlemekteydi. Monod’nun
küçük bir çalışma masası ve banktan oluşan çalışma alanı öğlen buluşmalarının
merkeziydi. Monod’nun yarattığı dostluğa dayalı canlı sohbet ortamının konuları
arasında müzik, sanat, din, de Gaulle, Amerika, atom bombası, Simone de
Beauvoir’in İkinci Cins’i gibi
kitaplar, Combat’nın (Fransız
Direniş hareketi ve hareketin yayın organı) başyazıları da bulunuyordu. Kitabın,
ideolojinin karıştığı bilimin düşeceği sefaleti anlatan, Stalin döneminin
şarlatan genetik bilimci Trofim D. Lisenko’nun “burjuva genetiği” tartışmaları
da dikkatle okunmalı.
Nobel kazanması sonrası toplumsal
sorumlulukları da arttı. Örneğin, Nobel arkadaşlarıyla birlikte 1976’da doğum
kontrol yasağının kalkmasında etkili oldular. 28 Mart 1966’da Dr. Martin Luther
King Jr’ı Paris’te beş bin kişilik topluluğa sunan da oydu. 2 Mayıs 1968’de
Paris Üniversitesi’nde başlayan Mayıs ayaklanmalarında sorumluluk alarak de
Gaulle’e varıncaya kadar arkadaşlarıyla yaptığı girişimler fayda vermeyince
yeniden barikatlara çıkmakta tereddüt etmedi.
Topluma ve insanlığa sorumlu bilim
insanlarının tek istedikleri siyasi iradenin müdahalelerinden uzak, huzur ve
olanaklara sahip bir ortamdır. Bu
ortamın kendiliğinden oluşmayacağını görmek isteyen akademisyenlerin, ülkesinin
bilim ve üniversite dünyası için Monod’nun ölümüne kadar süren mücadelesini
dikkatle okumaları ve onun “Her ne zaman nesnellik, doğruluk ve adalet
tehlikedeyse orada bir bilim insanının bir görüş ortaya koymak ve onu savunmak
gibi bir ödevi vardır.” deyişini anımsamaları gerekir.
Bu yazı herkese bilim teknoloji dergisi Sayı225, 17 Temmuz 2020 yayınlanmıştır.
herkese bilim teknoloji dergisi abone ol!
oku, okut!
[1] Sean B.
Carroll, Cesur Dâhiler, Jacques Monod,
Albert Camus, e Yayınları, 2019.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder