III. TTO’lar;
Sorunlar ve Öneriler
Yaşanmakta olan can yakıcı değil can alıcı salgın
günlerinde, TTO→Patent→Girişimci
doğrusal formülünün ana doğru olarak alınması sorgulanması gereken bir
yaklaşımdır. Dilbilimci ve aktivist yazar Noam Chomsky, “Salgın Sonrası Dünya”
söyleşisinde[1]
“Koronavirüsün belki de iyi yanı, nasıl bir dünya istediğimiz konusunda
insanları düşünmeye teşvik edecek olmasıdır” diyor. Eğer salgından sonra
eskisinin yerine konulacak bir “yeni dünya düzeninden” bahsediyorsak bugüne
kadar üzerinde fikir birliğine varılamamış evrensel vizyonda, -dünya
maneviyatının- en önemli maddesini merkeze koymaktan başka çare yok. Neredeyse
yitirdiğimiz “insan onuru”.
Kanımca,
dünyamızı korumanın ve insanları ve bütün canlıları bir bütün olarak merkeze
koyan bir geleceğin inşasına destek olacak her türlü yenilikçi fikrin “ürüne”
dönüştürülmesinin desteklenmesinin öncellenmesi TTO’lar için de bir ilke
olabilir. Rüyalar ülkesi İsveç’te bakımevlerindeki yaşlıların üçte ikisinin
basit oksijen verecek aygıtların olmaması nedeniyle ölmesi gerçeği ve ülkemiz
özelinde, başarı olarak sunulan salgınla mücadelenin kahramanlarının bu
başarıyı son yarım yüzyıldır sürekli hırpalanmalarına karşın eskiden kalan
sağlık altyapısı ve deneyimleri üzerinden verdiği gerçeği, TTO’lar dahil bütün
kaynaklarımızı geleceğin “yeni dünyasını” nasıl kurmak istiyorsak ona göre
şekillendirilmesi gerektiği noktasına getiriyor bizi. Bu gerçekler karşısında
piyasa app’leri ile oyalanmaya kimsenin hakkı olmasa gerek.
TTO’ların bugünkü durumları ve sorunlarından hareketle iyileştirme amaçlı bazı
önerileri on başlık altında değerlendirme
ve tartışmaya açmaya çalışalım.
- TTO’ların dünyadaki evrime uygun olarak teknoloji transfer işlevlerini daha geniş etki alanına sahip “bilgi transferi (alış-verişi)” ne dönüştürmek üzere yapılanmaları ve yetkinleşmeleri esas alınmalıdır.
- TTO’ların 50’den fazlası’nın ÜSİMP üyesi olması güçlü bir örgütlenme ve iletişim ortamı anlamına gelmektedir. Ayrıca, 2018’de ÜSİMP’in, Teknoloji Transfer Uzmanı Resmi Tanımı’nın Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından resmen kabul edilmesi ve Teknoloji Transfer Ofisleri Profesyonelleri (TTOP) Eğitimleri’nin uluslararası tanınırlığı ile TTOP uluslararası mesleki tanınırlık belgesi olan RTTP sertifikası olarak onaylanması, AUTM- Association of University Technology Managers International Committee Üyeliği gibi etkinlikler, TTO’lar için kurumsal anlamda sağlam bir zeminin oluşmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Teknoloji transferi uzmanlığı üniversite eğitiminin yanı sıra sertifikalı eğitim ve endüstride bir süre deneyim gerektiren önemli bir profesyonel kariyerdir. Gelişmiş ülkelerde TTO’ların yanı sıra endüstride ve risk sermayesi şirketlerinde üst düzey görevlerde işlendirilmektedirler. Sertifikalı elemanların varlığı TTO’lar için önemli ise de sanayiyi ve sanayi ilişkilerini iyi bilen, teknoloji yönetimi konularında deneyimli kıdemli kişilerin de işlendirilmesi özellikle sanayi ile işbirliklerinin hızlandırılmasına ve nitelik kazandırılmasına katkıda bulunacaktır.
- Sayıları hızla artsa da henüz işlevselliğinin
çok başlarında olan ülkemiz TTO’larımız üniversite sanayi işbirliği – ÜSİ alanında
akla gelen hemen her alanda görev yüklenmeye çalışmaktadırlar. Sanayimizin başta teknoloji transferi olmak
üzere, danışmanlık vb. hizmet gereksinimlerini karşılayacak kamu ve özel
kurumların yetkinlik ve sayıca yetersizliği, TTO’ların gelir sağlama gereksinimleri
ile çakıştığında TTO’ların tek nokta hizmet merkezlerine (one-stop-shop)
dönüşme olasılığı (tehlikesi) ortaya
çıksa da bunun olanaksızlığı daha da ötesi yanlışlığı çok açıktır. Böylesi bir
eğilimde başta KOSGEB olmak üzere ilgili kurumların görev alanlarını
değiştirmeleri ve genel olarak ülkemizin yenilik sisteminin kötü yönetilmesinin
hatta varlığının tartışılır durumda olmasının önemli bir payı vardır. Oysa ki
diğer destek kurumlarının (örneğin; KOSGEB, TÜBİTAK vb.) tanıtım ve hizmet görevlerini
etkin bir biçimde yapmaları, özel danışmanlık ve mentörlük alanının mesleki
olarak yeniden düzenlenmesi TTO’ların iş yükünü azaltabilecektir.
- TTO’ların
birer “işletme” olarak görülerek iş modeli, iş geliştirme, verimlilik analizi
vb. yönetim araçlarını etkin biçimde kullanmaları beklenir. Bütün
boşlukları TTO’ların doldurması düşünülemez. Ancak yükseltilmeye çalışılan
talebin (sanayi ilgisinin) zamanla karşılanamaması çok kırılgan olan ÜSİ’ye
olumsuz olarak yansıyabilir.
- TTO’ların ilgi gösterdiği girişimcilik konusu
(özellikle vakıf üniversitelerinde) öğrenci düzeyinde bir filiz firma oluşturma
oyun alanı değildir. Girişimciliği
yenilikçilik, teknolojik ve toplumsal etki, sosyal sorumluluk, etik değerler
vb. boyutlarıyla anlaşılır kılınması önceliklidir. “app. rüyalarına”
yönlendirilen gençlerin değil filiz firma olmaları tohumları açılmadan yok
olmaları fikir, kaynak ve güven kaybıdır.
- TTO’ların gayreti ile oluşmuş filiz firma sayısı
çok azdır. Oysa ki teknoloji transferinin ana aktörlerinden birisi filiz
firmalardır. Filiz firmaları yaşatan temel araç risk sermayesidir. Ülkemizdeki
risk sermayesinin nitelik ve nicelik olarak çok zayıf olması TT önündeki önemli
bir engeldir. Üniversitede geliştirilen teknoloji doğal olarak teknoloji
yetkinlik düzeyinin (TYD) ilk aşamalarındadır. Bu nedenle lisanslama değerleri
de düşük olmaktadır. Bu teknolojiyi ileri aşamaya taşıyacak olanlar filiz
firmalardır. Böylece ticarileştirme değeri öncekine kıyasla kat be kat fazla
olabilecektir. İlgili teknopark firmaları ile kurulacak yakın ilişkiler ve
eşleştirmeler bu konuda ilerleme sağlanmasına yardımcı olabilir.
- Önce üniversite gibi üniversite; yani evrensel ve çağdaş üniversite değerlerine, yönetim anlayışına ve yapılanmasına, altyapısına, özerklik ve düşünceyi ifade etme özgürlüğüne sahip … (ekleyebilirsiniz!) olmak anlamında bir üniversite.
Yukarıdaki
tanımlamaya giren bir üniversite sistemimizden söz etmek olanaklı değil ise dek
şimdilik tartışmayı hemen yalnızca kamu kaynağı (TÜBİTAK) ile ayakta kalmaya
çalışan TTO’ların varlık nedenleri, uygulanan model, gelecekleri ve
sürdürülebilirlikleri ile sınırlandıralım. Yalnızca geliri değil ve fakat
yaratılan değeri (etkiyi) öncelleyen bir TT iş modelinin olması gerekmektedir.
TTO’larımızın alçak gönüllü de olsa birer iş modeli tasarlamaları
stratejilerinin bir yansıması olabilecektir. Bu arada kamu desteğinin olmadığı
bir senaryonun da çalışılması gelecek stratejilerini oluşturmaya yardımcı
olacaktır. Gözlemlediğimiz TTO’ların çoğunluğunda (özellikle aynı coğrafyada çok sayıda TTO’nun
yer alması durumunda) yalnızca hizmet vermeye ve sanayi ile ilişki kurmaya
odaklanılarak içinde bulundukları yenilik eko-sisteminin tanımlanmasının
yapılmamış olduğudur. Oysa ki kurumsal kapasite, sahip olunan yetkinlikler,
odaklanılmak istenen alanlar gibi kısıtların yanı sıra eko-sistemdeki diğer
kurumlar da dikkate alınarak herbir TTO’nun kendisi için belirleyeceği bir “çerçeve
eko-sistem” strateji ve hedeflerin konulmasında kolaylık sağlayabilecektir.
8.
Kritik
kütlenin oluşması : ÜSİMP anketinde TTO’larca güçlü biçimde vurgulanan
“ortak çalışma” isteği önemli olup somut model ve araçlara dönüştürülmesi
tartışmaya açılmalıdır. Bugün için TTO’ların kendi “pazarlarının”
yetersizliği açıktır. Buna bağlı olarak ciddi bir sürdürülebilirlik sorunu ile
karşı karşıyadırlar. Yetersiz arz-talep ve kurumsal kapasitelerin yarattığı
sorunların nasıl aşılacağı konusunda “birleşik akıl” yolu (tek doğru anlamına
gelen ortak akıl değil!) çalıştırılmalıdır. Pazarın birleştirilerek kritik
kütleye ulaşılacağı “bölgesel TTO’lar” söz konusu olabilir. Herbir TTO’nun
özerkliğini koruduğu ancak ortak pazarı, veri tabanını ve insan kaynaklarını
ortak kullanabildikleri yapılar tasarlanabilir. Herbir TTO’nun GZ/FT
analizlerinin karşılıklı olarak eşleştirilmesi, bölgesel özelliklerin ve
sayısal verilerin karşılıklı analizi ortaklıkların karakteristiklerini
belirlemede yardımcı olacaktır.
İşleyişte etkinlik ve
verimlilik, arz (üniversite bilgisi) ve talebin (sanayi ve yatırımcı talebi)
arasında yer alan her iki uçta da kritik kütlenin yeterince oluşmasına ve
TTO’ların da kendilerinden beklenen hizmetleri yerine getirebilecek kurumsal
kapasiteye ve yetkinliklere sahip olmalarına bağlıdır. Üniversitenin ürettiği bilginin teknolojiye
dönüştürülebilir nitelik ve nicelikte olması ve üniversite yönetiminin
teknoloji transferinin gerçek anlamını ve gerekliliğini kavramış olması bir
anlamda arz tarafının kritik kütle tanımı olarak alınabilir. Sanayicinin
yenilikçiliğin gerekliliğinin, bilginin bir değerinin olduğunun ve üretimin
temel girdileri arasında yer aldığının, gereksinimlerinin bilincinde ve
farkında olması ise talep yanının kritik kütlesi olarak tanımlanabilir. Talep
yanında katalizör olarak nitelendirilebilecek bir diğer kritik kütlenin ise
TTO’larca ve/veya filiz firmalarca geliştirilen fikir, yenilikçi ürün ve teknolojilere
yatırım yapabilecek yeterlilikte bir risk sermayesinin gelişmiş olmasıdır.
Eldeki veriler yukarıda sözü edilen konuların hiçbirinde
yeterli bir kritik kütlenin oluştuğunu göstermemektedir. Çözüm yeni bir
yapılanma modeli ile “toplulaştırma” yaparak bu kritik kütlenin
oluşturulmasıdır. Örneğin bu köşede daha öncede sözü edilen bölgesel risk
sermayesinin - BRS oluşturulması bir çözüm olabilir. Bölgesel yenilik siteminin
aktörlerinin (kamu, TSO’lar, bankalar, Kalkınma Ajansları, yerel yönetimler, TTO’lar
vb.) sermayesini oluşturacakları BRS’nin işletilmesi için yönetim becerisi
transferi dış kaynaklardan bulunacak ortaklarla sağlanabilir. Yönetim biçimi,
yapılanma vb. yasa ve yönetmeliklerle düzenlenecek konulardır. Daha güçlü
yapılar için bölgeler arası risk sermayesinin işletilmeleri de düşünülebilir.
9. Bir
başka öneri olarak “güçlü – zayıf” işbirliklerini esas alan gelişkin bir
TTO’nun kritik kütle oluşturmaktan çok uzak bir veya birden çok TTO’da
“bağlantı ofisi” kurmasıdır. İşbirliği alışkanlıklarımıza pek uygun olmasa da
işleyişin ve paylaşımın iyi tanımlanması durumunda bu öneri denenebilir. Herbir
TTO’nun GZ/FT analizlerinin karşılıklı olarak eşleştirilmesi, bölgesel
özelliklerin ve sayısal verilerin karşılıklı analizi ortaklıkların
karakteristiklerini ve tamamlayıcı yanların belirlenmesinde yardımcı olacaktır.
Bu bağlamda Haziran 2020’de tamamlanacak olan ve 11 kurumu bir araya getiren Yenilikçi Ara
Yüz Yapıları (YAY) Platformu Projesi’nin sonuçları da yol gösterici olabilir
(projenin nasıl devam edeceği kişisel bir merak konusudur. M.A). Bunlar ve
benzer yeni araçlar üniversitelere bağlı olarak belli bölgelerde sayıları
artmış olan TTO’ların aynı pazarda yer almalarından kaynaklanan gereksiz
rekabete girmelerini de engelleyecektir.
10. Kolay
olmadığı açık olsa da deneyimli TTO yönetimleri bu “modelleri” tartışıp
yetkinleştirebilirler. Artık kendi hikayelerimizi, deneyimlerimizi, başarı ve
başarısızlıklarımızı yazmamız gerekir. Gerekir ki kendi modellerimizi de
üretebilelim.
Tam da bu çalışmayı yapmakta olduğum
sırada bir haber takıldı gözüme. “Son dakika: Türkler teknoloji
devi Philips'e talip![2] Türkiye, dünya markalarını alarak atılım yapma
aşamasına geçti. DEİK, TİM, TOBB, MÜSİAD ve
TÜSİAD başkanları dünya devi Philips’in ev aletleri markasını almak için
güçbirliği yaptı. Devlet de projeyi destekliyor.” Haberden “Konunun hem Hazine ve Maliye hem de Ticaret bakanlıkları
tarafından da destek gördüğünü … Girişim Sermayesi Fonu'nun” da hazır olduğunu
öğreniyoruz. Bu noktada lütfen “Sizin Yossi Vardiniz var mı?” başlıklı
yazıma yeniden göz atmanızı rica edeceğim (HBT, S.215, 8 Mayıs 2020).
Bir
araya gelenlere baktığımızda özel kesiminin ve devletin ülkemiz adına geleceğe
bakışlarının yalnızca “tacir” kafasıyla sınırlı olduğu açıkça görülmektedir.
Ticari açıdan 1 milyar dolarlık bir
Türkiye küçük ev aletleri pazarının, 100 milyar dolarlık bir dünya pazarı
elbette anlamlı olabilir. Philips’in kurtulmak istediği bu sıradan teknolojili
ürünlerin yer aldığı birimine kişisel olarak talip olunabilir. Ancak buna devletin
destek vermesi bugünkü yönetimin de ufuksuzluğunun göstergesi. Bunun yerine
devlet “gelin ben de katılayım, 50 – 100 milyon dolarlık uluslararası normlarda
bir risk sermayesi şirketi kuralım ve öncelikle ülkemizde geleceğin
teknolojilerini çalışan ve umut vadeden yenilikçi firmalara, araştırma
kurumlarımıza yatırım yapalım” dese sizce ne karşılık bulur dersiniz?
Bu
kargaşa içinde özveri ile öğrenmeye, yapılanmaya, üniversite yönetimlerini
eğitmeye ve sanayi ile ilişki kurmaya ve teknoloji transferini gerçekleştirmeye
çalışan TTO kadrolarını kutlamak gerekiyor. Artık kendi hikayelerimizi,
deneyimlerimizi, başarı ve başarısızlıklarımızı yazmamız gerekir. Böylece kendi
modellerimizi de üretebiliriz.
Pandemi
krizinin etkilerinin ekonomi ve sosyal boyutta uzun yıllar alacağı güçlü
varsayımlarla savunulurken yine de “yeni düzende” Türkiye’nin bir “birleşik
akıl gücü” oluşturarak senaryolara dayalı gelecek öngörüleri oluştururken,
herbir seçenek içinde üniversiteleri, ÜSİ ve TTO’ları da içeren geleceğin yenilik
sitemini tasarlaması gelecek için önemli bir hazırlık olacaktır. Ülkemizin çok
önemli bu faaliyetin, bir yenilik siteminin bütün taraflarının aklıyla, özgür
ve tarafsız bir yapılanma içinde (örneğin bir platform) içinde – ancak
yürürlükteki tek aklın gölgesinin bile düşmeyeceği – gerçekleştirecek deneyimi vardır (son örneği
hâlâ TÜBİTAK’ın sorumluluğunda olan ancak yok sayılan 2023 Vizyon Belgesidir).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder