7 Temmuz 2020 Salı

Teknoloji Transfer Ofisleri Üzerine Yorum Deneme - III



           III.      TTO’lar; Sorunlar ve Öneriler

Yaşanmakta olan can yakıcı değil can alıcı salgın günlerinde, TTOPatentGirişimci doğrusal formülünün ana doğru olarak alınması sorgulanması gereken bir yaklaşımdır. Dilbilimci ve aktivist yazar Noam Chomsky, “Salgın Sonrası Dünya” söyleşisinde[1] “Koronavirüsün belki de iyi yanı, nasıl bir dünya istediğimiz konusunda insanları düşünmeye teşvik edecek olmasıdır” diyor. Eğer salgından sonra eskisinin yerine konulacak bir “yeni dünya düzeninden” bahsediyorsak bugüne kadar üzerinde fikir birliğine varılamamış evrensel vizyonda, -dünya maneviyatının- en önemli maddesini merkeze koymaktan başka çare yok. Neredeyse yitirdiğimiz “insan onuru”.


Kanımca, dünyamızı korumanın ve insanları ve bütün canlıları bir bütün olarak merkeze koyan bir geleceğin inşasına destek olacak her türlü yenilikçi fikrin “ürüne” dönüştürülmesinin desteklenmesinin öncellenmesi TTO’lar için de bir ilke olabilir. Rüyalar ülkesi İsveç’te bakımevlerindeki yaşlıların üçte ikisinin basit oksijen verecek aygıtların olmaması nedeniyle ölmesi gerçeği ve ülkemiz özelinde, başarı olarak sunulan salgınla mücadelenin kahramanlarının bu başarıyı son yarım yüzyıldır sürekli hırpalanmalarına karşın eskiden kalan sağlık altyapısı ve deneyimleri üzerinden verdiği gerçeği, TTO’lar dahil bütün kaynaklarımızı geleceğin “yeni dünyasını” nasıl kurmak istiyorsak ona göre şekillendirilmesi gerektiği noktasına getiriyor bizi. Bu gerçekler karşısında piyasa app’leri ile oyalanmaya kimsenin hakkı olmasa gerek.
TTO’ların bugünkü durumları ve sorunlarından hareketle iyileştirme amaçlı bazı önerileri on başlık altında değerlendirme ve tartışmaya açmaya çalışalım.
  1.  TTO’ların dünyadaki evrime uygun olarak teknoloji transfer işlevlerini daha geniş etki alanına sahip “bilgi transferi (alış-verişi)” ne dönüştürmek üzere yapılanmaları ve yetkinleşmeleri esas alınmalıdır.
  2.  TTO’ların 50’den fazlası’nın ÜSİMP üyesi olması güçlü bir örgütlenme ve iletişim ortamı anlamına gelmektedir. Ayrıca, 2018’de ÜSİMP’in, Teknoloji Transfer Uzmanı Resmi Tanımı’nın Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından resmen kabul edilmesi ve Teknoloji Transfer Ofisleri Profesyonelleri (TTOP) Eğitimleri’nin uluslararası tanınırlığı ile TTOP uluslararası mesleki tanınırlık belgesi olan RTTP sertifikası olarak onaylanması, AUTM- Association of University Technology Managers International Committee Üyeliği gibi etkinlikler, TTO’lar için kurumsal anlamda sağlam bir zeminin oluşmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Teknoloji transferi uzmanlığı üniversite eğitiminin yanı sıra sertifikalı eğitim ve endüstride bir süre deneyim gerektiren önemli bir profesyonel kariyerdir. Gelişmiş ülkelerde TTO’ların yanı sıra endüstride ve risk sermayesi şirketlerinde üst düzey görevlerde işlendirilmektedirler. Sertifikalı elemanların varlığı TTO’lar için önemli ise de sanayiyi ve sanayi ilişkilerini iyi bilen, teknoloji yönetimi konularında deneyimli kıdemli kişilerin de işlendirilmesi özellikle sanayi ile işbirliklerinin hızlandırılmasına ve nitelik kazandırılmasına katkıda bulunacaktır.
  3. Sayıları hızla artsa da henüz işlevselliğinin çok başlarında olan ülkemiz TTO’larımız üniversite sanayi işbirliği – ÜSİ alanında akla gelen hemen her alanda görev yüklenmeye çalışmaktadırlar.  Sanayimizin başta teknoloji transferi olmak üzere, danışmanlık vb. hizmet gereksinimlerini karşılayacak kamu ve özel kurumların yetkinlik ve sayıca yetersizliği, TTO’ların gelir sağlama gereksinimleri ile çakıştığında TTO’ların tek nokta hizmet merkezlerine (one-stop-shop) dönüşme olasılığı (tehlikesi)   ortaya çıksa da bunun olanaksızlığı daha da ötesi yanlışlığı çok açıktır. Böylesi bir eğilimde başta KOSGEB olmak üzere ilgili kurumların görev alanlarını değiştirmeleri ve genel olarak ülkemizin yenilik sisteminin kötü yönetilmesinin hatta varlığının tartışılır durumda olmasının önemli bir payı vardır. Oysa ki diğer destek kurumlarının (örneğin; KOSGEB, TÜBİTAK vb.) tanıtım ve hizmet görevlerini etkin bir biçimde yapmaları, özel danışmanlık ve mentörlük alanının mesleki olarak yeniden düzenlenmesi TTO’ların iş yükünü azaltabilecektir.
  4. TTO’ların birer “işletme” olarak görülerek iş modeli, iş geliştirme, verimlilik analizi vb. yönetim araçlarını etkin biçimde kullanmaları beklenir. Bütün boşlukları TTO’ların doldurması düşünülemez. Ancak yükseltilmeye çalışılan talebin (sanayi ilgisinin) zamanla karşılanamaması çok kırılgan olan ÜSİ’ye olumsuz olarak yansıyabilir.
  5. TTO’ların ilgi gösterdiği girişimcilik konusu (özellikle vakıf         üniversitelerinde) öğrenci düzeyinde bir filiz firma oluşturma oyun alanı  değildir.  Girişimciliği yenilikçilik, teknolojik ve toplumsal etki, sosyal sorumluluk, etik değerler vb. boyutlarıyla anlaşılır kılınması önceliklidir. “app. rüyalarına” yönlendirilen gençlerin değil filiz firma olmaları tohumları açılmadan yok olmaları fikir, kaynak ve güven kaybıdır.
  6. TTO’ların gayreti ile oluşmuş filiz firma sayısı çok azdır. Oysa ki teknoloji transferinin ana aktörlerinden birisi filiz firmalardır. Filiz firmaları yaşatan temel araç risk sermayesidir. Ülkemizdeki risk sermayesinin nitelik ve nicelik olarak çok zayıf olması TT önündeki önemli bir engeldir. Üniversitede geliştirilen teknoloji doğal olarak teknoloji yetkinlik düzeyinin (TYD) ilk aşamalarındadır. Bu nedenle lisanslama değerleri de düşük olmaktadır. Bu teknolojiyi ileri aşamaya taşıyacak olanlar filiz firmalardır. Böylece ticarileştirme değeri öncekine kıyasla kat be kat fazla olabilecektir. İlgili teknopark firmaları ile kurulacak yakın ilişkiler ve eşleştirmeler bu konuda ilerleme sağlanmasına yardımcı olabilir.
  7.   Önce üniversite gibi üniversite; yani evrensel ve çağdaş üniversite değerlerine, yönetim anlayışına ve yapılanmasına, altyapısına, özerklik ve düşünceyi ifade etme özgürlüğüne sahip … (ekleyebilirsiniz!) olmak anlamında bir üniversite.
     Yukarıdaki tanımlamaya giren bir üniversite sistemimizden söz etmek olanaklı değil ise dek şimdilik tartışmayı hemen yalnızca kamu kaynağı (TÜBİTAK) ile ayakta kalmaya çalışan TTO’ların varlık nedenleri, uygulanan model, gelecekleri ve sürdürülebilirlikleri ile sınırlandıralım. Yalnızca geliri değil ve fakat yaratılan değeri (etkiyi) öncelleyen bir TT iş modelinin olması gerekmektedir. TTO’larımızın alçak gönüllü de olsa birer iş modeli tasarlamaları stratejilerinin bir yansıması olabilecektir. Bu arada kamu desteğinin olmadığı bir senaryonun da çalışılması gelecek stratejilerini oluşturmaya yardımcı olacaktır. Gözlemlediğimiz TTO’ların çoğunluğunda  (özellikle aynı coğrafyada çok sayıda TTO’nun yer alması durumunda) yalnızca hizmet vermeye ve sanayi ile ilişki kurmaya odaklanılarak içinde bulundukları yenilik eko-sisteminin tanımlanmasının yapılmamış olduğudur. Oysa ki kurumsal kapasite, sahip olunan yetkinlikler, odaklanılmak istenen alanlar gibi kısıtların yanı sıra eko-sistemdeki diğer kurumlar da dikkate alınarak herbir TTO’nun kendisi için belirleyeceği bir “çerçeve eko-sistem” strateji ve hedeflerin konulmasında kolaylık sağlayabilecektir.
    8.   Kritik kütlenin oluşması : ÜSİMP anketinde TTO’larca güçlü biçimde vurgulanan “ortak çalışma” isteği önemli olup somut model ve araçlara dönüştürülmesi tartışmaya açılmalıdır. Bugün için TTO’ların kendi “pazarlarının” yetersizliği açıktır. Buna bağlı olarak ciddi bir sürdürülebilirlik sorunu ile karşı karşıyadırlar. Yetersiz arz-talep ve kurumsal kapasitelerin yarattığı sorunların nasıl aşılacağı konusunda “birleşik akıl” yolu (tek doğru anlamına gelen ortak akıl değil!) çalıştırılmalıdır. Pazarın birleştirilerek kritik kütleye ulaşılacağı “bölgesel TTO’lar” söz konusu olabilir. Herbir TTO’nun özerkliğini koruduğu ancak ortak pazarı, veri tabanını ve insan kaynaklarını ortak kullanabildikleri yapılar tasarlanabilir. Herbir TTO’nun GZ/FT analizlerinin karşılıklı olarak eşleştirilmesi, bölgesel özelliklerin ve sayısal verilerin karşılıklı analizi ortaklıkların karakteristiklerini belirlemede yardımcı olacaktır.
     İşleyişte etkinlik ve verimlilik, arz (üniversite bilgisi) ve talebin (sanayi ve yatırımcı talebi) arasında yer alan her iki uçta da kritik kütlenin yeterince oluşmasına ve TTO’ların da kendilerinden beklenen hizmetleri yerine getirebilecek kurumsal kapasiteye ve yetkinliklere sahip olmalarına bağlıdır.  Üniversitenin ürettiği bilginin teknolojiye dönüştürülebilir nitelik ve nicelikte olması ve üniversite yönetiminin teknoloji transferinin gerçek anlamını ve gerekliliğini kavramış olması bir anlamda arz tarafının kritik kütle tanımı olarak alınabilir. Sanayicinin yenilikçiliğin gerekliliğinin, bilginin bir değerinin olduğunun ve üretimin temel girdileri arasında yer aldığının, gereksinimlerinin bilincinde ve farkında olması ise talep yanının kritik kütlesi olarak tanımlanabilir. Talep yanında katalizör olarak nitelendirilebilecek bir diğer kritik kütlenin ise TTO’larca ve/veya filiz firmalarca geliştirilen fikir, yenilikçi ürün ve teknolojilere yatırım yapabilecek yeterlilikte bir risk sermayesinin gelişmiş olmasıdır.
      Eldeki veriler yukarıda sözü edilen konuların hiçbirinde yeterli bir kritik kütlenin oluştuğunu göstermemektedir. Çözüm yeni bir yapılanma modeli ile “toplulaştırma” yaparak bu kritik kütlenin oluşturulmasıdır. Örneğin bu köşede daha öncede sözü edilen bölgesel risk sermayesinin - BRS oluşturulması bir çözüm olabilir. Bölgesel yenilik siteminin aktörlerinin (kamu, TSO’lar, bankalar, Kalkınma Ajansları, yerel yönetimler, TTO’lar vb.) sermayesini oluşturacakları BRS’nin işletilmesi için yönetim becerisi transferi dış kaynaklardan bulunacak ortaklarla sağlanabilir. Yönetim biçimi, yapılanma vb. yasa ve yönetmeliklerle düzenlenecek konulardır. Daha güçlü yapılar için bölgeler arası risk sermayesinin işletilmeleri de düşünülebilir.
     9.    Bir başka öneri olarak “güçlü – zayıf” işbirliklerini esas alan gelişkin bir TTO’nun kritik kütle oluşturmaktan çok uzak bir veya birden çok TTO’da “bağlantı ofisi” kurmasıdır. İşbirliği alışkanlıklarımıza pek uygun olmasa da işleyişin ve paylaşımın iyi tanımlanması durumunda bu öneri denenebilir. Herbir TTO’nun GZ/FT analizlerinin karşılıklı olarak eşleştirilmesi, bölgesel özelliklerin ve sayısal verilerin karşılıklı analizi ortaklıkların karakteristiklerini ve tamamlayıcı yanların belirlenmesinde yardımcı olacaktır. Bu bağlamda Haziran 2020’de tamamlanacak olan ve 11 kurumu bir araya getiren Yenilikçi Ara Yüz Yapıları (YAY) Platformu Projesi’nin sonuçları da yol gösterici olabilir (projenin nasıl devam edeceği kişisel bir merak konusudur. M.A). Bunlar ve benzer yeni araçlar üniversitelere bağlı olarak belli bölgelerde sayıları artmış olan TTO’ların aynı pazarda yer almalarından kaynaklanan gereksiz rekabete girmelerini de engelleyecektir.
   10.  Kolay olmadığı açık olsa da deneyimli TTO yönetimleri bu “modelleri” tartışıp yetkinleştirebilirler. Artık kendi hikayelerimizi, deneyimlerimizi, başarı ve başarısızlıklarımızı yazmamız gerekir. Gerekir ki kendi modellerimizi de üretebilelim. 
Tam da bu çalışmayı yapmakta olduğum sırada bir haber takıldı gözüme. Son dakika: Türkler teknoloji devi Philips'e talip![2] Türkiye, dünya markalarını alarak atılım yapma aşamasına geçti. DEİKTİMTOBBMÜSİAD ve TÜSİAD başkanları dünya devi Philips’in ev aletleri markasını almak için güçbirliği yaptı. Devlet de projeyi destekliyor.” Haberden “Konunun hem Hazine ve Maliye hem de Ticaret bakanlıkları tarafından da destek gördüğünü … Girişim Sermayesi Fonu'nun” da hazır olduğunu öğreniyoruz. Bu noktada lütfen “Sizin Yossi Vardiniz var mı?” başlıklı yazıma yeniden göz atmanızı rica edeceğim (HBT, S.215, 8 Mayıs 2020).
Bir araya gelenlere baktığımızda özel kesiminin ve devletin ülkemiz adına geleceğe bakışlarının yalnızca “tacir” kafasıyla sınırlı olduğu açıkça görülmektedir. Ticari açıdan 1 milyar dolarlık bir Türkiye küçük ev aletleri pazarının, 100 milyar dolarlık bir dünya pazarı elbette anlamlı olabilir. Philips’in kurtulmak istediği bu sıradan teknolojili ürünlerin yer aldığı birimine kişisel olarak talip olunabilir. Ancak buna devletin destek vermesi bugünkü yönetimin de ufuksuzluğunun göstergesi. Bunun yerine devlet “gelin ben de katılayım, 50 – 100 milyon dolarlık uluslararası normlarda bir risk sermayesi şirketi kuralım ve öncelikle ülkemizde geleceğin teknolojilerini çalışan ve umut vadeden yenilikçi firmalara, araştırma kurumlarımıza yatırım yapalım” dese sizce ne karşılık bulur dersiniz?
Bu kargaşa içinde özveri ile öğrenmeye, yapılanmaya, üniversite yönetimlerini eğitmeye ve sanayi ile ilişki kurmaya ve teknoloji transferini gerçekleştirmeye çalışan TTO kadrolarını kutlamak gerekiyor. Artık kendi hikayelerimizi, deneyimlerimizi, başarı ve başarısızlıklarımızı yazmamız gerekir. Böylece kendi modellerimizi de üretebiliriz.
Pandemi krizinin etkilerinin ekonomi ve sosyal boyutta uzun yıllar alacağı güçlü varsayımlarla savunulurken yine de “yeni düzende” Türkiye’nin bir “birleşik akıl gücü” oluşturarak senaryolara dayalı gelecek öngörüleri oluştururken, herbir seçenek içinde üniversiteleri, ÜSİ ve TTO’ları da içeren geleceğin yenilik sitemini tasarlaması gelecek için önemli bir hazırlık olacaktır. Ülkemizin çok önemli bu faaliyetin, bir yenilik siteminin bütün taraflarının aklıyla, özgür ve tarafsız bir yapılanma içinde (örneğin bir platform) içinde – ancak yürürlükteki tek aklın gölgesinin bile düşmeyeceği –  gerçekleştirecek deneyimi vardır (son örneği hâlâ TÜBİTAK’ın sorumluluğunda olan ancak yok sayılan 2023 Vizyon Belgesidir).


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder