Ülkemizde risk sermayedarlarının (kurumsal yatırım ve melek yatırım) sayı, nitelik, deneyim ve sermayeleri düşüktür.
Köşedaşım
Ali Akurgal’ın Bilim Teknoloji Politikaları başlıklı yazısına (HBT 206), bu
konuda geçmişte yapılanlardan söz ederek katkıda bulunmaya çalışmıştım (HBT 207).
Akurgal konuya devam ederek, sanayimizin ilgi göstermediği kendi mühendislik
çalışmalarından iki örnek verdiği HBT 210. sayısındaki yazısını “Bakalım
sevgili Müfit bey, bu vurdumduymazlıklar için ne diyecek?“ diyerek
bitirmekteydi. Örneklenen buluşlardan yenilikçi otomobil tekerleği radikal bir
yenilikti. Ancak kendisinin çok emin olduğu gibi “bizim 5 babayiğit” bu buluşa
ilgisiz kaldılar. Buradan hareketle konuyu başka noktalara taşımaya
çalışacağım.
Otomotiv
gibi yüz yılı aşkın süredir fosil yakıtın (içten patlamalı motor da
denilebilir) şekillendirdiği bir sanayinin radikal buluşları doğrudan kabul
etme olasılığı oldukça düşüktür. Hele dünya otomotiv pazarında belirleyici
oyuncu olmayan ve arkadan iteklenerek ortaya çıkanların hiç cesaret
edebilecekleri bir şey değildir. Eskiden, “bileşik kaplar
kuralı” deyimini çok kullanırdık. Buna göre en tehlikeli noktada yani vasatta
dengelenmiş (?) bir sistemimiz var. Ayrıca kâr güdüsüyle çalışan sermaye, Gayrimenkul
Yatırım Ortaklığı kurmayı özendiren ekonomi siyasalarına uygun davranmaktadır.
Sorunun
muhatapları çok yönlü; başta “yerli ve milliciler” olmak üzere, Sanayi
Bakanlığı, TÜSİAD, MÜSİAD vs. yanıt verebilmeleri için bilim-teknoloji-sanayi
siyasalarını, “Politika – Strateji – Eylem
Planı – Ölçme değerlendirme” dizgesi içinde ele aldıklarını göstermeleri
gerekir. Konu “yerli ve milli” hamasi söyleminden kurtularak, epeyce işlenmiş
olan kamu alım politikalarından küresel değer zincirinde neye ve nereye aday
olunduğuna kadar uzanıyor.
Yeniliklerin pazar ekonomisi içinde talep
göreceği bir yenilik eko-sistemimizin oluştuğu söylenemez. Özellikle finansman
ayağında pazarın işleyişini ivmelendirecek boyutta bir “risk sermayesi, yatırım
sermayesi, melek yatırım” [1]
araçları yeterince oluşmuş değil. Ülkemizde risk
sermayedarlarının (kurumsal yatırım ve melek yatırım) sayı, nitelik, deneyim ve
sermayeleri düşüktür. Ayrıca son 20 yılın yönetimi de ülkemizde yatırım riskini
arttırmaktadır.
“[dünyada] risk
sermayesinin, Aralık 2018 itibarıyla 856 milyar dolara ulaştığı belirtilirken,
bu rakamın 2022'de 1 trilyon dolara tırmanacağı öngörülüyor … dünyadaki en
büyük 10 risk sermayesi fonundan 3'üne Çin ev sahipliği yapma[tadır].”[2]
Bu pazardan, yaklaşık 9 milyonluk nüfusuna karşın 2008’de 2 milyar dolarlık
(Fransa ve Almanya’nın toplamı) fon çekebilen, kişi başına girişim sermayesi
fon miktarı ABD’den üç kat, Batı Avrupa ortalamasından otuz kat fazla, 2009’da
NASDAQ’da Kanada’dan daha fazla firması olan İsrail’in bu başarısının
arkasındaki önemli isimlerden birisi de Yossi
Vardi’dir. Cep telefonu şirketleri,
arama motorları, sosyal ağ siteleri ve güneş enerjisi santralleri kuran Yossi
Vardi, 1970’lerin ortalarından bu yana yetmişten fazla teknoloji firmasının
kurulmasına ekonomik destek vermiş ve bunların onikisini halka açmıştır.[3]
Arkadaşıma son söz olarak yılların
deneyiminden gelen deyişlere sığınarak, “oynamayana yerim dar, yer bulduk yenim
dar” diyeyim. Haa bir de “hırsım var takatim yok” deyişi var ki hırsların aklın
önüne geçtiği durumlarda babayiğit aramanın anlamsızlığını ortaya koyuyor.
Bu yazı herkese bilim teknoloji dergisi Sayı 215, 8 Mayıs 2020 yayınlanmıştır.
herkese bilim teknoloji dergisi abone ol!
oku, okut!
oku, okut!
[1] Yeni
fikir, buluş ve teknoloji geliştirmekle beraber bunu ticari ürün haline
getirmek için yeterli finansal kaynağa sahip olmayan kişi ya da şirketleri finanse
eden bir girişim türleri.
[3] Jonah Lehrer,
Hayal Gücü, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder