Krize “ithalata dayalı sağlık tedarik sistemi” ile yakalanmak
talihsizlik değil öngörüsüzlüktür!
İnsanlığın
yalnızca bilimden medet umar hale geldiği günleri yaşıyoruz. Hepimiz hemen
geliştiriliverecek bir ilacı ve aşıyı dört gözle bekliyoruz. Oysa ki, özellikle
sağlık sektöründe değil bir ilaç veya aşının, tıbbi bir ekipmanın
geliştirilmesi bile zaman alıcı bir süreçtir. Son günlerde ülkemizin tıbbi
ekipman sektörünün varlığını, yeteneklerini ve kapasitesini gösteren örneklerin
ortaya çıkması sevindirici ise de günümüzün tıp, biyoteknoloji, kimya,
elektronik, yazılım ve bilişim arakesitinde geliştirilen karmaşık sağlık
ekipmanları düşünüldüğünde bunun hemen bugünden yarına olamayacağı açıktır.
Tıbbi cihazlarda %85 oranında dışa bağımlı olan ülkemizde gelişmekte
olan bir tıbbi ekipman sektörü olduğu görülmektedir. Hâlâ en büyük alıcının
kamu olduğu sektörde pazarın eğilimlerinin kamu politikalarıyla doğrudan
ilişkili olması doğaldır. Ancak ülkemizde, Sağlık
Bakanlığı ile yerli tıbbi ekipman üreticileri tedarik ilişkisinin öteden beri
sorunlu olduğu bilinmektedir. Bu nedenle böylesi zorlu bir sağlık krizine
“ithalata dayalı sağlık tedarik sistemi” ile yakalanmak talihsizlik değil
öngörüsüzlük olarak değerlendirilmelidir.
Son yıllarda
yerli tıbbi ekipman üreticileri, yazılım ve bilişim esaslı ürünler
geliştirenler, sağlık kümelenmeleri ve dernekler altında yapılanmışlardır. Yaşanan
kriz bu kümelerin hareketlenmesini, işbirliklerinin geliştirilmesini
özendirmiştir. Ancak, sağlık kümelenmelerinin etkinliklerinin arttırılması,
varlıklarını sağlık siyasalarının oluşturulması ve karar süreçlerini
etkileyecek boyutta Sağlık Bakanlığı düzeyinde hissettirebilmeleri kendi
yapılanmalarını da gözden geçirmelerini gerektirmektedir. Bu bağlamda kümelenmelerin
kavramın gerçek anlamına uygun olarak (değer zinciri esaslı, girdi-çıktı ilişkisine
ve işbirliğine dayalı, ağyapılanma ile işgücü-bilgi-kaynak dolanımlı) yeniden
yapılandırılması gerekmektedir. Bu
yapılandırmada konu üniversite-sanayi işbirliği ve teknoloji transfer
ofislerinin işlevleri bağlamında da irdelenmelidir. Konu yalnızca medikal
ürünlerin tasarım geliştirme ve üretimi ile sınırlı olmayıp bütünsel bir
yaklaşımla ve toplum sağlığını önceleyerek sağlık sisteminin yeniden inşa
edilmesi boyutunda ele alınmalıdır. Kümelerin kendi konumlanmalarını sağlık
eko-sistemi içinde tanımlamalarından daha önemli olanı, nasıl bir toplumsal
sağlık sistemi içinde yer alacaklarının yanıtının bulunmasıdır.
Kriz
dönemleri sistemin kırılganlıklarının ve yöneten iktidarın bütün
zayıflıklarının ortaya çıktığı dönemlerdir. Öğrenen yapılarda sistemin
iyileştirilebilmesi, gerekiyorsa bütünüyle değiştirilebilmesi için, kriz
sürecinde yaşanan aksaklıkların ve yetersizliklerin kriz sonrasında cesaretle sorgulanması,
en geniş ilgili çevrede tartışılması ve önerilere açık olunması gerekir. Kriz
sonrası, krizden zarar görenlerin başta ekonomik olmak üzere taleplerinin
yükseldiği dönemdir. Bu dönemlerde daha önce imkansız görülerek bastırılan
fikir ve seçeneklerin olanaklı olduğu görülebilir. Yeter ki krizden ilk
kurtarılacaklara doğru karar verilsin – sermaye mi, halk mı? -. Yaşanan krizin
sağlık odaklı olması nedeniyle, geniş kitleler alt üst edilen sağlık sistemini
bütün bozuk yanlarıyla yaşamaktadırlar (her düzey sağlık elemanının olağanüstü
özverisine karşın). İlk talepler arasında sağlık sisteminin kökten
düzeltilmesinin geleceği beklenmelidir. Bu salgın sonrası yapılacak ilk işler
arasında, devletin temel işlevlerinden birisinin kamu sağlığını korumak ve
toplumsal refahı sağlamak olduğundan hareketle, sağlık sistemimizin kamucu
köklerine dönecek biçimde yeniden yapılandırılması ve yerli tıbbi ekipman, aşı
ve ilaç üretimi için ulusal bir siyasanın belirlenerek uygulanmaya başlaması
olmalıdır (elbette bugünkü yönetimle
değil!).
herkese bilim teknoloji dergisi abone ol!
oku, okut!
herkese bilim teknoloji dergisi abone ol!
oku, okut!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder