Aşı, en
ucuz sağlıklı kalma yöntemi!
Çocukluk
yıllarımda Ankara Yenişehir’de İncesu deresinin iki yakasına kurulan pazar
yerine annemle gittiğimde, yüksek duvarların arkasında geniş bir alana yayılmış
gri renkli, çatısı kırmızı kiremitli kocaman binalar dikkatimi çekerdi. Bir de
arka tarafında gördüğüm atlar. Sonradan bu atların serum üretimi için
kullanıldığını ve bu binalar kompleksinin Hıfzıssıhha olduğunu öğrendim.
Üniversite
yıllarımda ise sanırım 1973’te saygı ve minnetle andığım Ergonomi dersi hocamız
Dr. Necmettin Erkan’ın Ergonomi dersimizde İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Laboratuvarı için bizleri Hıfzıssıhha’ya götürmesi ile ilk kez kapısından
girdim.
Cumhuriyetin
sağlık politikası
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı binası
Türkiye Cumhuriyeti'nin mimarlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. Avusturyalı mimar Theodor Jost'un tasarladığı
bakteriyoloji-kimyahane yani aşı üretim bölümü ve Robert Oerley'in tasarladığı
Hıfzıssıhha Okulu ve merkez binası Rockefeller Vakfı'nın da yardımıyla (280.000
USD hibe) 1928-30
yılları arasında Redlich und Berger firması tarafından inşa edilmiştir.
Yapının girişinde bulunan demir ızgara ve giriş üzerindeki kadın sporcu
rölyefi, 1930'lu yılların modernizm stiline iyi bir örnektir.[1]
Mustafa Kemal’in Meclis açış
konuşmaları da konuya verilen önemi göstermektedir. Örneğin; bulaşıcı hastalıklara
karşı en kesin önlemin aşı olduğundan söz ederek “Üç
milyon küsur kişilik çiçek aşısının Sivas’ta istihsal edilmiş olduğunu …” (1
Mart 1922) ve veremle ilgili olarak, “şimdiye
kadar yeterince tedbir alınmadığını, bir başlangıç olarak İstanbul’da bir verem
tedavihanesinin açılması” gerekliliğinden söz etmektedir (1 Mart 1923).
Ülkemizde
aşı (kuduz ve çiçek) eğitim ve üretim faaliyetleri (mikrobiyoloji olarak da
okunabilir) II. Abdülhamit dönemde başlamıştır (1886). 1920-21 yıllarında
Sivas’taki aşı evinde çiçek aşısı üretimi yapılmaktaydı. 1921’de 3.269.000 ünite
aşı üretilmişti. 1928’de çıkarılan Hıfzıssıhha Kanunu kapsamında yapılan çalışmaların da
etkisiyle, 1929’da İran’dan gelen çiçek salgını başarıyla atlatılmıştır. Türkiye’de
aşılama hizmetlerinin rutin olarak verilmesine 1930’da başlanmış, önce çiçek,
daha sonra sırasıyla difteri, boğmaca, tetanoz, BCG, polio ve kızamık aşıları
uygulamaya girmiştir.
1936
yılında Hıfzıssıhha’da tifo, dizanteri, kolera, veba, menengokok, stafilokok,
boğmaca, brucella, nezle, BCG (ağız ve deri içi olmak üzere), difteri, tetanoz,
kızıl, alüminyum presipiteli karma aşılar, lekelihumma, kuduz, çiçek, grip aşıları
olmak üzere 17 farklı tip aşı üretilip, 35 farklı formülde ülke istifadesine
sunulmaktadır. Ayrıca pek çok antijenin yanında tüberkülin de üretilmektedir.[4]
Kamucu sağlık politikalarının gereği
1980’lerden itibaren
küresel liberal ekonomiye bütün kamu kamu birikimlerini özelleştirmeye açarak
balıklama dalan darbe destekli iktidarlar özellikle Dünya Bankası siyasalarımı
da benimseyerek sağlık sistemimizi de piyasalaştırmaya başladılar. (Şekil: Kaynak: http://www.ttb.org.tr/eweb/asi_brosur/tarih.htm)

Kaynakların
dronların peşinde savaş taktikleri geliştirmeye mi yoksa koruyucu sağlık hizmetlerinin stratejik
aşı geliştirmeye ayrılması mı bütünüyle siyasi bir tercihtir. Ancak
yaşamakta olduğumuz küresel Coron-19 salgını, Türkiye sağlık sisteminin kamucu
köklerini canlandırarak, yeniden tasarımlamak ve temel insan haklarından olan
sağlık hizmetlerini herkese eşit ve ücretsiz sağlayacak sistemi, insan haklarına
aykırı “kent hastaneleri ve müşteri temelli” ideolojiden kurtarmayı zorunlu
kılmaktadır.
[2]
Doç.
Dr. Mustafa Ertek, Dr. Mustafa Hacıömeroğlu, Hıffızsıhha'nın duayeni: Dr.
Refik Saydam, http://www.sdplatform.com/Dergi/121/Hiffizsihhanin-duayeni-Dr-Refik-Saydam.aspx (21.03.2020)
[3] Dr. Hilal
Özkaya Cumhuriyet döneminde bulaşıcı hastalıklarla
mücadele, Türkiye Aile
Hekimliği Dergisi | Turkish
Journal of Family Practice | Cilt 20
| Sayı 2 | 2016
[4] http://www.haber7.com/saglik/haber/94046-hifzisihha-muessesi-78-yasinda, 27.05.2005, Kimyager
Mustafa Hacıömeroğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder