Kozmosun
sonsuzluğundan parçacık fiziğine her alanda bilimsel araştırmaların ve
teknolojik gelişmelerle onların ürünleri karşısında hayranlık duyan insanoğlu,
çoğunluğunu kendisinin yarattığı sorunların çözümünü de kendisi dışında
buralarda aramaktadır. Yani bir anlamda teknolojinin bütün sorunları çözeceği
gibi bir yanılsama içindedir.
Oysa
ki bilim, fen bilimleri ve sosyal bilimlerin bütünselliğinden oluşmaktadır.
İnsanlığın yüz yüze kaldığı büyüyen sorunların çözümleri toplumsal boyutları
nedeniyle yalnızca fen bilimlerinin (fizik, kimya, biyoloji, astronomi,
jeoloji, vb.) ilgi alanıyla sınırlanamayacak kadar karmaşık yapıda olup,
mutlaka sosyal bilimlerle (psikoloji, sosyoloji, antropoloji, tarih, politika vb.) birlikte ele
alınmalarını gerektirmektedir. Sosyal bilimlerde öznenin canlılar olması
nedeniyle deney tasarımı yapmanın güçlüğü bir zayıflık olarak görülerek fen
bilimlerince uzun süre “küçümsense” de günümüzde artan sayıda disiplinler arası
çalışma (nöro-psikoloji, deneysel psikoloji, psikobiyoloji, toplumsal biliş ve
duygu, davranışsal genbilim vb.) bu önyargıyı ortadan kaldırmaktadır.
Örneğin
bütün dünyanın dehşetle izlediği Avustralya’daki yangınla ilgili çeşitli
bilimsel açıklamalar oldu ancak bu “küçük kıyametin” insan davranışlarından da
kaynaklanan bazı nedenleri olabileceği konusunda sosyal bilimler alanından bir
açıklamaya rastlanmadı. İklim değişikliği ve biyo-çeşitlilikteki azalma gibi
iki küresel çevre sorunumuzun kökeninde insan
davranışlarının belirleyici etken olduğu bilinmektedir. Oysa ki,
her iki soruna da hemen bütünüyle fen bilimleri alanında araştırılıp çözümler
bulunmaya çalışılmakta, bir diğer deyişle sosyal bilimler dışlanmaktadır.
Haksızlık etmemek için sosyal bilim dünyasının da içine kapanık özelliğinin
altını çizmek gerekir.
Büyük
veri, devlet politikalarından firma stratejilerine kadar kullanma becerisini
gösterenler için büyük olanaklar sunabilecek önemli bir araç durumuna geldi. Bu
alanda çoğunlukla veri bilimciler, matematikçiler ve istatistikçiler
çalışmaktalar. Çokça üzerinde çalışılan ve umut bağlanan büyük veriden
yararlanmayı bir algoritma sorununa indirgemek sorunlarımıza çözüm
seçeneklerini ve olasılığını azaltmak hatta yok etmek anlamına gelebilir. Oysa
ki, içerdiği çok katmanlı ve çok boyutlu bilgiler nedeniyle büyük veri
yığınının çalışılması, yorumlanması yalnızca fen bilimleri alanındakileri
ilgilendiren bir konu olmayıp mutlaka sosyal bilim alanındakilerin de yer
alması gereken çalışma gruplarının ortak çabalarını gerektirmektedir.
Çokça
konuşulan akıllı şehir uygulamaları yalnızca teknik ve teknolojiyle
sınırlanabilir mi? Kentli olmayı giderek vatandaş olmayı ve yerleşik insan
davranış ve alışkanlıklarını da değiştirmeyi yani psikoloji ve sosyolojinin
ilgi alanlarına giren konuların çalışılmasını gerektirmiyor mu? Aynı yaklaşım
çevre sorunlarının çözümünde de gerekmiyor mu? Hangi sihirli teknoloji ya da
yenilik (inovasyon) dünyamızda kaybettiklerimizi yerine koyabilir?
Aslında
toplumsal sorunların nedenlerini anlamamıza ve çözümler geliştirmemize yardımcı
olacak sosyolojik çalışmalara başta politikacılar olmak üzere her düzey karar
vericilerin kulak vermesi, daha da ötesi sistematik olarak değerlendirerek
kullanmaları beklenir. Örneğin, on yıldır Prof. Dr. Mustafa Aydın
koordinatörlüğünde yapılmakta olan Türkiye Eğilimleri Araştırması sonuçları
bilimsel bir biçimde değerlendirilmesi durumunda toplumumuzun ne kadar çok
sorununa doğru yanıtlar bulmamıza yardımcı olabilir.
Çoğaltılabilecek örnekler
insanlığın yalnızca fen bilimleri ile sınırlı (teknoloji ve yenilikler)
yaklaşımlarla baş edemeyeceği sorunları için mutlaka sosyal bilimlerle birlikte
çalışması, o alanların metot ve yöntemlerini de dikkate alarak birlikte
çalışılması gerektiğini görmemizi sağlayacaktır. Bu yazı herkese bilim teknoloji dergisi Sayı201, 31 Ocak 2020 yayınlanmıştır.
herkese bilim teknoloji dergisi abone ol!
oku, okut!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder