Merak etmemizi engellemek isteyenlere karşın merak etmektir yaşamı
anlamlı kılan…
İlk
çağlardan bu yana kırk sayısının kutsallığına inanılmakta ise de masallarda
rastladığımız kırkıncı oda metaforunun farklı bir anlamı olmalı. Çünkü
genellikle açılması yasaklanan bu oda bir yandan masalın heyecanını ve temasını
oluştursa da adeta insanoğlunu merak etmesi durumunda başına gelebilecekler
konusunda uyarmaktadır. Ancak bu yasağın genellikle egemenler tarafından
konulması ve kırkıncı odayı merakına yenilerek açanların başına gelenlerin
çoğunlukla kötü şeyler olması üzerinde düşünülmesi gereken bir metafordur. Bu
metaforu, bilmek yalnızca egemenlere özgü bir haktır ve “halkın” bilme sınırını
belirleme erki de egemene aittir olarak yorumlamak olasıdır. Merak, akıl ve
inanç arasındaki ilişkiyi en güzel biçimde yansıtan Umberto Eco’nun Gülün Adı romanında gerçek ortaya
çıktığında sarsılan kilise otoritesi buna güzel bir örnektir.
Biçim ve
nitelik değiştirerek olsa da her dönemde bu durum süregitmektedir.
Düşüncelerimizi merak eden ceberrut devletin ya da borsada olacakları merak
eden spekülatörün merakı ile mikrokozmostan makrokozmosa sonsuz uzamda olan
biteni anlamaya çalışan merak sahibi bir olabilir mi? Kimileri “benim” bir
sonraki tüketim adımıma yön vermek için büyük veriyi merak ederken, kimileri de
dokuz tehlike eşiğinden dördü aşılmış olan (HBT, S. 191) gezegenimizi bu yok oluş sürecinden nasıl
döndürebiliriz diye merak etmektedir. HBT S.19’da “Merak işte” başlıklı yazımda
verdiğim örnekler “Peki bütün bunlar ne işe mi yarayacak? Merak işte diye bitiyordu.”
Aydınlanma akılcılığının yolunun 17. yüzyılda başlayan birinci
bilim devriminin ve 18. yüzyılda özellikle astronomi ve kimya alanlarında büyük
buluşların açtığı söylenebilir. Richard Holmes[1],
etkisi günümüzde hâlâ hissedilmekte olan bu “romantik bilim döneminin itici gücünü
ortak bir ideal olarak keşif yapmaya yoğun, hatta ihtiyatsız şekilde
adanmışlık” olarak tanımlamaktadır. Bir anlamda kırkıncı kapıyı zorlamaya
verdiği iki örnek ise “Kaptan Cook’un 1768’de dünyanın çevresini ilk kez
dolaştığı yolculukla Charles Darwin’in 1831’de başlayan Galapagos adalarına
yaptığı yolculuklardır. Holmes bu zaman aralığını Romantik bilimin “Merak Çağı”
olarak adlandırıyor. Doğanın yalnızca insan aklı (felsefe) ve gözlemle
yorumlanıp çözümlenmeye çalışılmasından (merakların giderilmesinden) araçlar
kullanılarak ve merakın laboratuvarlarda deneyler yoluyla giderilmesi yolunda
ilerleyen insanlık aynı zamanda aydınlanma yolunda da ilerlemekteydi.
Merak, kuşku ve sorgulamanın kardeşliğinin söz konusu olduğu bu
yol, umutlar kadar korkular doğursa da insanlığın bu yoldan dönüşü
olmayacaktır. Bu kardeşlik açılan her kırkıncı kapıda yeni kırk kapıyı bilimin
önüne koymaktadır. Merakla oluşmuş geçmişin bilim tarihinin yeniden
değerlendirilmesi, bilimin önünü açan merak edenlerin yaşamlarının bilinmesi
‘bilinçli bir merakın’ oluşturulabilmesi için “bilim tarihi ve felsefesi”
derslerinin üniversitelerimizde özendirilmesi önemlidir sanırım.
herkese
bilim teknoloji dergisinin
temel işlevlerinden birisi de hem merak edenlere yeni merak alanları sunmak hem
de merakı yediden yetmişe herkesin gündelik yaşamına sokabilmektir.
Ben yıktım bu kapıyı ben / Deliler gibi
hayvanlar gibi / Karşıma çıktı ansızın / O mutlu güvenli doğal / O yalansız
duru ilk / Yitik evren.
(Melih Cevdet Anday, Kapı-Rahatı Kaçan Ağaç)
Yeniden
başlatılan ve 8 ay sürecek HBT Konferansları’nın bu dönemki ana temasının Merak
olarak seçilmesinden dolayı HBT yönetimini kutluyorum. Konferanslar her ayın
ilk Cumartesi Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde.
herkese bilim teknoloji
Oku okut!
Bu yazı HBT Sayı 193'te Politik Bilim Köşesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder