Hakikati aramak ve onu kendi
düşündüğü gibi ifade etmek asla suç olamaz.
Sebastian
Castellio, 1551
Futbol
yaşamının 1983 – 1993 arasındaki yıllarını Galatasaray’da geçiren ve ülkemiz
futbolunda derin izler bırakan Cevad Prekazi, yaşamında çok önemli bir yeri
olan Partizan takımını şöyle anlatıyor, “Partizan müthiş bir kulüp. Partizan
Stadı’nda kütüphane vardı eskiden, maalesef yok ettiler onu … O zaman belki
Belgrad’ın hiçbir yerinde yoktu öyle kütüphane. … Okumak lazım, her zaman.
Okumak, okumak, okumak… Bir okul gibiydi Partizan.” Yugoslav devriminin
eğitimiyle ilgili olarak da “Çok iyi bir eğitimden geçtim, sadece ben değil
herkes. … Her okulda spor salonu vardı. Orkestralar vardı yine her okulda.”
diyor. Prekazi hâlâ çok iyi bir okuyucu, Ernest Hemingway’den Rus yazarlarına,
Amin Maalouf’tan İranlı ve Afgan yazarlara kadar uzanıyor okudukları.
Anlatımından anlıyoruz ki aklı hâlâ batının param parça ettiği Tito’nun
Yugoslavya’sında. Futbol severler onu hep akıl almaz frikikleri ve “farklı”
futbolculuğu ile anacaklar (Onur Bayrakçeken, Prekazi Vurdu, Gol Oldu!, Cevad Prekazi, Mylos Kitap, Mart 2019).
Kültürel
gelişimimizi sağlam bir temele oturtacak sistematik okumalar için eğitim
sistemimizin pek de yol gösterici olduğu söylenemez. O nedenle kendi yaşamımda doğal
olarak kalan zamanın azalmasını da dikkate alarak geride bıraktığım boşlukları
tamamlamaya çalışıyorum. Bunlardan birisi de Stefan Zweig’ın Vicdan Zorbalığa Karşı, Ya da Castellio
Calvin’e (Can Yay. 10. Baskı) kitabı.
Zweig,
yaşadığı dönemin (1881 – 1942) bütün siyasal gelişmelerinden derinden etkilenmiş
ve Nazilerin Avrupa’daki yükselişinin yarattığı baskıcı ortama dayanamayarak
1942’de Brezilya’da karısı ile birlikte intihar etmiştir. Söz konusu eserinde
yozlaşan Katolik Kilisesi’ne karşı Luther’in başlattığı Reform Hareketi’nin
İsviçre’nin Cenevre kentinde Calvin’in elinde nasıl fanatik bir dogmatizme
dönüşerek vicdan özgürlüğünü yok ettiğini anlatmaktadır. Kitabın asıl kahramanı
ise fanatizmin korku saldığı bu süreçte kendi sonunu getirecek olmasına karşın
bir aydın sorumluluğuyla, yapayalnız ve hiçbir bağnazlığa teslim olmaksızın
insanlığın düşünce özgürlüğü adına kalemini bir mızrak gibi kullanarak adeta
herkes için barışçıl bir savaşıma giren Sebastian Castellio’dur. Günümüze
ilişkin pek çok çağrışımı bulabileceğimiz bu kitap, insanlık tarihinde
umutsuzluk ve umut döngüsünde fikir özgürlüğünün ve onu ne pahasına olursa
olsun savunmanın bilincine erişmemize büyük katkıda bulunuyor.
Bilim
dünyası dışındakileri ilgilendiren çoğunlukla bilimsel süreçler değil onun bir
çıktısı olan teknolojidir. Oysa ki bilim adeta bir karanlık odadan diğerine
geçilerek sürekli doğrulama-yanlışlama sarmalında ilerleyen bir süreçtir. Kolombiya
Üniversitesi Biyoloji Bölümü – Sinirbilim Profesörü Stuart Firestein, Cehalet (Ignorance) başlıklı kitabında (Cehalet: Bilimi İleri Taşıyan Güç,
Boğaziçi Yayınları, Ekim 2014) bu kavramı “Bir şey hakkında olgudan,
kavrayıştan, içgörüden ya da netlikten mahrum olmak” olarak ele alıyor. Örnek
olarak da fizikçi Clerk Maxwell’in “Bütünüyle bilinçli cehalet, bilimdeki her
gerçek ilerlemenin giriş faslıdır” tavsiyesini veriyor. Çünkü bilimde sorular
yanıtlardan daha önemlidir. “İyi bir soru, birkaç yanıt katmanı doğurabilir, onlarca
yıl sürecek çözüm arayışlarını esinleyebilir, bütünüyle yeni merak alanları
açabilir ve yerleşik düşüncede değişiklikler oluşturabilir. Öte yandan
yanıtlar, çoğunlukla süreci sona erdirir”. Bilimin ve işlevinin soru sormak
olarak tanımlandığı kitap bugüne kadar bilimsel süreçle ilgili düşüncelerimizi
değiştirecek bir yaklaşım sunuyor okura.
Bir sonraki yazımda birkaç
kitaba daha değinmek istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder