20 Şubat 2019 Çarşamba

Haydi seçime; vatandaş olmak, kentli olmak! –I

belediyeciliği rant yaratmaya mahkum olmaktan kurtarmalıyız…
Yurttaşlık bilincimiz bizi yeni bir seçime çağırıyor. 31 Mart 2018, Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde demokrasinin önemli bir eylemini gerçekleştireceğiz. Boyutu çok büyük çünkü o gün önümüze çıkartılan adaylardan büyükşehir, il, ilçe ve belde belediye başkanları, mahalle ve köy muhtarları ile il genel meclisi ve belediye meclisi üyelerini seçeceğiz.
Yaklaşık 80 milyonu aşan Türkiye nüfusunun %83’ü büyükşehir (67 milyon) olmak üzere toplam %93’ü (75 milyon) belediye, %7’si (6 milyon) köy sınırları içinde yaşıyor.  2014 Mahalli İdareler Seçim Sonuçlarına göre 1.398 belediye başkanından sadece 39’ü (%2,8), 20.498 belediye meclisi üyesinin ise 2.237’si (%11) kadın!
Kaynak: TİK,2015
En küçük yerleşim biriminden büyükşehirlere kadar yaşamımızın her alanını etkileyecek yöneticileri seçeceğiz. Her birimiz “vatandaşlık gelişmişliğimiz” ölçüsünde farklı ölçütler kullanarak vereceğiz kararlarımızı. Kimimiz kutuplaşmış olmanın zehrini almış olarak, kimimiz önceki dönemi değerlendirip, kimimiz bize vatandaş olarak ne kadar değer verildiğini ölçüt olarak alarak karar vereceğiz.  Şu soruların yanıtları da önemli olsa gerek: yaşadığım yerel yönetim yaşam kalitemi yükseltecek neler yaptı? Yaparken bana sordu mu? Bölgeyle ilgili bir kararda benim de fikrimi aldı mı? Ben bir talebimi, şikayetimi, önerimi ilettim mi, yanıt alabildim mi?


Her Türk vatandaşının bilmesi gereken temel bilgileri bir zamanlar adı “Yurttaşlık Bilgisi” olan ders kapsamında öğrenirdik. Bu derste belediyeler, seçimleri ve görevlerine ilişkin ayrıntıları iyice öğrenmiş olsam da eski bir Ankara sokağında geçen çocukluğumda belediyeden aklımda kalan, tek atlı bir çöp arabasının ara sıra topladığı çöplerimizle sınırlı. Bir de elbette klasik Ankara taşı ile kaplı cephesiyle artık bir kent mirası sayılması gereken eski belediye binası. (1947 - Prof. Nezih Eldem). Sonra 1970’lerde Türkiye’de esmeye başlayan farklı siyasi rüzgarların etkisini belediyelerde de görmeye ve yerel yönetimler kavramını da bu sıralarda duymaya başladık. Artık bazı belediyeler yurttaşları da yönetime katılmaya çağırıyor, geleneksel hizmetlerinin dışında işler yapmayı planlıyorlardı. Ankara Belediye’sine verdiğimiz gazetelerin geriye çok güzel çocuk kitapları olarak dönmesi gibi. Türkiye’nin pek çok yerinden çokça başarılı başka örnekler verilebilir. Nitelikli, genç ve yaratıcı kadrolar belediyelerin etrafında kümelenmeye, halka hizmete başlamışlardı. Ülkemiz toplumsal tarihinin çok önemli bu döneminin özgün ürünleri belediyecilik alanında da görülmeye başlanmıştı. Özetle yeni bir belediyeci kuşağı yetişiyordu. Ancak önce 12 Mart 1971 ve arkasından 12 Eylül 1980 askeri darbelerini ilk vurdukları noktalar belediyelerdeki bu olumlu gelişmeler ve onları yaşama geçiren kadrolar oldu.
Ülkemizin yerel yönetim geçmişi ve deneyimlerine ilişkin önemli çalışmalar yapılmış olmasına karşın dünyadaki gelişmeleri de değerlendiren ve yenilikçi yaklaşımları esas alan çalışmaların yapılması önümüzü açacaktır. Bu köşenin ilgi alanı açısından ise bir dönem üzerinde çalıştığım “Çağdaş Yenilikçi Yönetimler” konusuna örnek olabilecek yenilikçi uygulamaları ve önerilerimi paylaşmaya çalışacağım. 
“yenilikçi yerel yönetimler” konusuna, yerel veya bölgesel kalkınma işlevinden kopartılmış bir belediyeciliğin, “bir bölü bilmem kaç ölçeğinde rant yaratmaya mahkum olacağı” gerçeğine karşı çıkarak yenilikçi araç ve yaklaşımları paylaşacak yazılarla ve sorular sorarak devam edeceğim. Beklentim sizlerin de katılarak, karşı çıkarak, ekleyerek katkıda bulunmanız. Belki sesimizi duyan olur şu seçim sürecinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder