Bilimde sürekli yeni hipotezler ortaya atılır, öncekiler çürütülür ve oluşan bilgi birikimiyle yol alınır.
Yaşamımın en şanslı olaylarından birisi liseyi çok
ayrıcalıklı bir okulda, Ankara Fen Lisesi’nde okumuş olmamdır. Lise ikinci
sınıf Biyoloji kitabının evrimle ilgili bölümünü okuduğumda Darwin’le tanışmış,
Galapagos adaları yolculuğundan ve meşhur ispinozlarından çok etkilenmiştim.
Daha da önemlisi “canlı türlerinin ortak bir kökenden ve uzun bir süreçte
türediklerini” söyleyen ve dünyayı algılayışımı değiştiren evrim kuramıyla
tanışmıştım. Türlerin Kökeni’ni
üniversite sıralarında okumuştum. Üniversite hazırlık sınıfında okutulan Inherit the Wind’de[1] gerici ve dinci ideolojinin, politikacılar
aracılığıyla evrimden hareketle bilime karşı çıkışının çarpıcı bir örneğini görmüş,
Devlet Tiyatroları’nda “Maymun Davası” adıyla izlemiştim (1973). Günümüzde bu
topraklarda aynı gericiliğin, orta öğrenim müfredatından evrim konusunu
çıkartması gelecek kuşaklara yapılabilecek en büyük kötülüktür.
“Bilim insanları
doğal dünyanın işleyişini açıklamak için doğaüstü güçlere başvurmaz ve doğal
dünyayı anlamak için ilahi vahiylere bel bağlamazlar.” Kopernik devrimi, jeolojinin
dünyanın çok yaşlı olduğunu kanıtlaması ve soyu tükenmiş canlıların
fosillerinin bulunması canlıların yaratılışlarından bu yana değişmediklerini
kabul eden dini görüşü derinden sarsmıştır. Darwin’in Türlerin Kökeni’nde
(1859) pek çok kanıtla hayvanların zaman içinde evrimleştiğini göstermesinden
sonra evrimi destekleyici çok sayıda kanıt ortaya konulmuştur. Aradan geçen 150
yılda kuramın aksini kanıtlayacak hiçbir veriyle karşılaşılmaması bu kuramın
tartışmasız bir olgu olarak kabul edilmesini sağladı.
Bilimde sürekli
yeni hipotezler ortaya atılır, öncekiler çürütülür ve oluşan bilgi birikimiyle
yol alınır. Evrimin
bir olgu olarak kabul edilmesi, üzerinde yürütülen bilimsel tartışmaların
olmadığı anlamına gelmemektedir. Örneğin, “gelişim”, “doğal seçilim” kavramları
etrafında süregiden tartışmalar tam da evrimsel biyolojinin karakteristiğine
uygundur.
Dinci gericilik en duyarlı gördükleri ‘yaratılış’ konusundan
hareketle bilime saldırırken buna öncelikle karşı durması gereken üniversitelerimizin
derin sessizliği ürkütücüdür. 1 Ağustos 2017’de kaybettiğimiz yazar, düşünür,
çevirmen Ahmet Cemal’in (derin saygı ve minnetle anıyorum), Brecht, Galilei ve Cüceler… (25 Ocak
2013) başlıklı yazısında, Bertolt Brecht’in “Galilei’nin Yaşamı”metninden yaptığı alıntı bugünlerde yeniden
anımsanmaya değer (kısaltarak).
“… bilimin sürdürülmesi, bana özel bir
yürekliliği gerektirir gibi gözüküyor. Bilim, kuşku aracılığı ile kazanılan
bilgiyi işler. Her şey konusunda herkese bilgi sağlayarak, herkesi kuşkucu
yapmayı sağlar. Oysa halkın büyük bir bölümü hükümdarlar, büyük toprak
sahipleri ve din adamları tarafından batıl inançlarla ve eskimiş sözlerle
örülmüş bir sis perdesine sarılıyor; perdenin amacı bu kişilerin türlü
dolaplarını gözden saklamak (…) Gökteki cisimlerin hareketleri çok daha
saydamlaştı; ama halklar, kendilerini yönetenlerin davranışlarını hâlâ
kestiremiyorlar. Gökyüzünün ölçülebilirliğini sağlama uğruna yürütülen kavga,
kuşkunun aracılığı ile kazanıldı; oysa Romalı ev kadını, süt uğruna atıldığı
kavgayı inanç yüzünden hep yitirmek zorunda (…), bilim, bu iki kavgayla da
ilgilidir (…). Sizler ne için çalışmaktasınız? Bana göre bilimin tek amacı,
insan yaşamının güçlüğünü hafifletmektir. Eğer iktidar sahiplerince sindirilen
bilim adamları, bilgiyi yalnız bilgi uğruna toplamakla yetinirlerse, o zaman
bilim kötürüm olabilir ve bulacağınız yeni makineler yeni boyunduruklar
anlamına gelebilir. (…).
‘Evrim’siz bir müfredat sonucunda “hani şu derya içre olup deryayı
bilmeyen balıktan da tuhaf”
kuşaklarla geleceğimiz karartırız.
[1]
1925’de ABD'de bir lise öğretmenine, derste
insan evriminden bahsederek, insanın
oluşumu konusunda İncil'in söylediklerinin okullarda anlatılmasını zorunlu
kılan Butler Yasası'nı ihlal ettiği iddiasıyla açılan Scopes Davasını konu
edinen “Inherit the Wind, J. Lawrence and Robert E. Lee”, tiyatro oyunu olarak
sahnelenmiş ve filme çekilmiştir (1960).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder