Okuyan kişi ölmeden önce binlerce hayat yaşar. Hiç okumayan kişi sadece birini yaşar. Game of Thrones karakterlerinden Jojen Reed
Yaratıcılık için çalışmak,
meraklı, ısrarlı, iyimser ve enerjik olmak, öğrenmek, geniş ilgi alanı, cesaret
ve risk alma gibi özellikler sayılabilir. Beynin bilişsel faaliyetleri alanında
yapılan çalışmalar bunlara eklenebilecek önemli bir özellik olarak ‘okumayı’
işaret etmektedir.
Toronto Üniversitesi’nden Profesör Maja
Djikic araştırmasında “kısa bir hikâye okuyan kişilerin “bilişsel kapanmaya” daha az gerek duyacağını ve düzensizlik ve
belirsizlikte daha rahat edeceğini” söylemektedir. Yaratıcığın ve
yenilikçiliğin doğasında var olan belirsizliğe uygun bir özelliktir bu. Psikolojide
"bilişsel kapanma" terimi,
belirsizliğin ortadan kaldırılması ve kesin sonuçlara varılma arzusunu
tanımlar. "Bilişsel kapanma"
arzusu belirsizlikleri yok etmeyi ve bazen ani ve yanlış kararlar vermeye neden
olabilecek mantıksızlıkta olsa bile tanımlı sonuçlara varmayı ister. Araştırma,
düzenli okuyanların ani kararlardan uzak durarak daha yaratıcı olduklarını ve
kurgu eserleri okumanın daha açık fikirli olmanın bir yolu olduğunu
göstermiştir. Araştırmacılar bir kurmaca
eseri okumanın ne kadar sürede açık fikirli olmayı sağladığını tam olarak
söyleyemeseler de uzun süreli okumalarda bu etkinin açık olduğu
görüşündeler.
Emory
Üniversitesi (ABD) nörobilimcileri de roman okumanın beyin işlevlerini birkaç
yönden geliştirdiğini keşfettiler. Brain Connectivity dergisinde yayımlanan makalede “kendini
bir romana kaptırmanın beynimizdeki bağlantıları yükselttiği ve beyin işlevini
arttırdığı, roman okumanın okuyucuyu bir başkasının yerine koyma becerisini
geliştirerek hayal gücünü adeta sporla kasların esnetilmesine benzer biçimde
esnettiği” belirtilmektedir. Farklı konularda okumalar yapmak yaratıcı
düşünceleri ifade etmek ve başkalarını ikna etmek için gerek duyulacak kelime
hazinesini de zenginleştirmektedir.
Bireysel
yaratıcılığın geliştirilmesi için kurmaca ve değişik konularda okumalar
yapmanın düş gücünü besleyeceği, başkalarının düşünme biçimlerini anlamaya
yarayacağı ve beyin işlevini geliştireceği bilimsel çalışmalarla da doğrulanmış
bir gerçek. Yaratıcılığın öğrenilebilir bir beceri olduğu gerçeği ise bizi
eğitim sistemine yönlendiriyor. Gelişmiş
ülkelerin eğitim sistemlerinde, kazandırılan beceriler içinde yaratıcılığa her
zamankinden daha fazla önem verilmesi günümüz dünyasının bir zorunluluğu.
Yaratıcılığın ilk adımı hayal etmek.
İkinci adım, bu hayal gücüyle problem çözmek ve üçüncü adım, yaratıcılığı
uygulamaya (ürüne) dönüştürmek yani yenilik (inovasyon) yapmak. Bunun için
yaratıcılığın bilgi ve bilimle kuşatılmış uygun bir ortamda beslenmesi
gerekiyor. Öğretilebilir ve geliştirilebilir olması yaratıcılığın eğitim sitemi
içinde yer almasını ve böylece sınırlı bir gruba değil yaygın olarak herkese
verilebilmesini sağlamaktadır. Bunun tek yolu ise yaratıcılık konusuna eğitim
müfredatının her kademesinde yer verilmesidir. Matematik ve fen bilimleri
elbette vazgeçilmezdir ancak bir de bunların yaratıcılıkla birleştiğini
düşünün!
Konu
elbette öncelikle çağdaş eğitimcilerimizin işidir. Ülkemizin geleceği
çocuklarımız için bu denli yakıcı bir konuda ülkeyi uzunca bir süredir
yönetmekte olanların eğitim müfredatı üzerinde sonu gelmez çağ dışı
tahribatları karşısında, konunun yakıcılığının bilincinde olarak ülkemizin
aydınlık insanlarının ve ebeveynlerin bu yönde taleplerini yükseltmeleri
beklenir.
Okumak
adeta uzun bir yürüyüşe adım adım çıkmak gibidir. Kelime kelime, cümle cümle,
sayfa sayfa, kitap kitap gidilen, sonu aranmayan ama her adımda insanlığın
bilim, bilgi, adalet, sevgi, hoşgörü, eşitlik yolunda ilerlenen bir yolculuk.
YÜRÜYELİM!
HBT S.67 7 Temmuz 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder