“yenilik
ekosisteminin” desteklenmesi “girişimcilik ekosisteminin” desteklenmesinden
daha önemlidir…
Küresel sistemin ayrılmaz karakteristiği sistem
tökezlemelerinden en çok etkilenen kesimler arasında nitelikli beyaz yakalılar da
yer almaktadır. Sistem bir yandan yüksek nitelikli iş gücüne daha fazla ihtiyaç
duymakta diğer yandan barındırdığı eski ekonominin özellikleriyle onlara
yeterince iş alanı açamamaktadır. Süregiden
krizlerin de etkisi ile özellikle 80 ve sonrası kuşağı adeta bir tepki olarak
tanımlı işlerden uzak durmakta ve uzmanlıklarını serbestçe kullanmak ve pazara
kendilerinin istediği biçimde ve zamanda sunmak istemektedirler. Sistem ise
bunu bir fırsata çevirerek girişimciliği fazlasıyla özendirerek bazen kendi
içinden çıkarttığı firmalarla (türev firmalar, M.A, spin-outs) çokça da yeni
firma kurdurtarak (filiz firma – spin-offs) yatırım, işlendirme ve risk
yükünden uzak durmaya çalışmaktadır. Konunun bir de emeğin örgütlenmesi boyutu
var ki çok önemli olmasına karşın bu yazının ve yazarın uzmanlığının dışında kalıyor.
Bu durum 70’lerin ‘küçük güzeldir’ güzellemesinin yinelenmesini çağrıştırıyor. Küçüklerin
ekonomi içinde sayısal bir çoğunluğa sahip oldukları açık olsa da işlendirme,
verimlilik ve yenilikçilikle değerlendirildiklerinde göreceli ağırlıklarının
yetersizliği görülmektedir.
Bütün dünyada esen girişimcilik rüzgarının etkileri
ülkemizde de görülmekte, yenilikçilikle birleştirilerek bilim-teknoloji-yenilik
(BT/Y) siyasalarının ve destek mekanizmalarının oluşumunu da biçimlendirmektedir.
Girişimcilerin pek azının yaşamlarını sürdürebildiği daha da azının
büyüyebildikleri ve işlendirmeye katkılarının düşük olduğu gerçeği karşısında yenilik-verimlilik-refah
doğrusal formülünün geçerliliğinin tartışılması gerekmektedir. Yenilik ve büyümeye etkilerinin düşüklüğünün
yanı sıra yönetim becerilerinin zayıflığı sağlanan desteklerin etkinliğini çok
azaltmaktadır. Bu durumda “girişimcilik ekosisteminin” desteklenmesi yerine
“yenilik ekosisteminin” ve bu sistem içinde boyutuna bakılmaksızın büyüyebilen
yenilikçi firmaların desteklenmesi daha da önem kazanmaktadır. Yeniliğe dayalı
kalkınmanın olduğu gelişmiş ülke örneklerine bakıldığında önemli sayıda büyük
ve orta boy yenilikçi firmanın ve büyük firmalardan veya üniversitelerden
türemiş bir grup küçük yenilikçi filiz veya türev firmanın olduğu görülmektedir.
Bu firmalar çoğunlukla kamunun ilk aşama fonlarından yararlanarak kurulmakta ve
ürün geliştirme yetkinliklerini ise kamu desteği ile geliştirilmiş teknolojiler
üzerinde inşa etmektedirler.
Yukarıda tartışmaya açık
yaklaşımları yazılarından esinlendiğim Prof. Mariana Mazzucato (SPRU-University of Sussex, The
Entrepreneurial State: debunking private vs. public sector myth
kitabının yazarı) bu konuda güçlü örnekler veriyor. İlk kuşak iPod’dan (2001) iPhone’a
(2007) kadar onları akıllı yapan bütün teknolojilerin (internet, GPS, dokunmatik ekran, SIRI,
mikro işlemci, HTTP/HTML) kamu fonları ile kamu araştırma kurumlarında
(Enerji ve Savunma Bakanlıkları, Army Research Office, NSF, DARPHA, CERN)
geliştirilen teknolojiler olması bunlardan birisi. “Var olan teknolojilerin
piyasanın bir gereksinimini karşılamak üzere yenilikçi bir ürüne
dönüştürülmesi” yeniliğin bir başka tanımı zaten. Elbette Apple’ın yüksek tasarım yeteneğini ve
kamu fonları dalgası üzerinde surf yapma becerisini de takdir etmek gerekiyor. Amerika özelinde kamu araştırma sonuçlarının
patentlenmesine olanak sağlayan Bayh-Dole
(1980) yasasını etkisinin üssel bir sıçrama yarattığının altı çizilmelidir. Çok
özenilen Silicon Valley örneğinin arkasındaki gerçek de bilgi temelli küçük
yenilikçi firmaların asıl yararlanacakları ortamda budur. Bu konuda Silicon
Valley’den son örnek, devlet garantili 500 milyon $ fon kullanarak elektrikli
otomobil Tesla’yı hayata geçiren Elon Musk’dır.
Gelişmekte
olan ekonomilerde büyük firmaların Ar-Ge’ye yeterince kaynak ayırmamaları
önemli bir sorundur. Yenilikçiliğin fonlanmasında biraz da abartılarak
değerlendirilen risk sermayesi (VC, melek yatırımcı) ise, uygulamada ilk
aşamalarında kamunun fonlamasıyla riski azalan yenilikçilik girişimlerine
sonradan ilgi göstermektedir. Sonuç olarak birazda yapay bir biçimde henüz kuvözlerde
büyütmeye çalıştığımız yenilikçi küçük firmaların ekonomiye katkıda bulunur
duruma gelebilmeleri için kullanamayacakları miktar ve çeşitlilikte
fonlanmasından önce iyi yönetilen bir “yenilik ekosistemine” gerekleri vardır.
Bu sistemde kamunun eğitim, araştırma geliştirme ve yükselen teknolojik
alanlara yatırım yapmasına, özel kesimin kazançlarını insan kaynaklarına ve
Ar-Ge’ye ayırmasına, finans sisteminin üretim ekonomisini fonlamasına, genç
kuşaklara huzur ve güven ortamının sunulmasına gerek vardır.
Bir
sonraki yazıda bu bağlamda ülkemizle ilgili bir değerlendirme yapmaya
çalışacağım.
Bu yazı "herkese bilim teknoloji Dergisi" Sayı 15, 8 Temmuz 2016, s. 19, Politikbilim Köşesi'nde yayınlanmıştır.
Bu yazı "herkese bilim teknoloji Dergisi" Sayı 15, 8 Temmuz 2016, s. 19, Politikbilim Köşesi'nde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder