“stratejisi olmayanların stratejisini yaparlar”
Ülkelerin ve her
düzeydeki kurumlarının, siyasi partilerin, kurumsal yapıdaki bütün oluşumların
bir stratejiye sahip olmaları önemlidir. Kurumların varlık nedenlerinden
hareketle içinde bulundukları ortamı ve koşulları dikkate alarak tanımladıkları
hedeflere ulaşabilmek için izleyecekleri yol ve yöntemlerin belirlenmesi olarak
tanımlayabiliriz stratejiyi. Tanımlı süreler (5 – 10 yıl) için hazırlanan
strateji dokümanları tanımlanmış hedeflere ulaşmak için gereken eylem
planlarına ve kaynakların planlanmasına da temel oluşturur.
Kamu kurumlarının ve
kaynaklarının ülke politikaları ile uyumlu hareket etmelerini sağlamak amacıyla
Resmî Gazete’de (26.5.2006/26179)
yayınlanan Kamu İdarelerinde Stratejik Planlamaya İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmelik’le güvenlik, istihbarat ve dış politika dışında kalan bütün
kamu kurumlarında stratejik plan hazırlama zorunluluğu getirilmiştir. Kamuda
yaklaşık on yıldır stratejiye dayalı bir yönetimin olduğunu varsayabiliriz.
Stratejilerin etkin bir gelişme aracı olabilmeleri için süreç içinde
güncellenmeleri ve ölçme ve değerlendirilmelerinin yapılması gerekir. Kötü
yönetimin her türlü örneğini yaşadığımız ülke yönetiminde strateji yapmak bir
zorunluluk olmaktan öteye ne anlama gelmektedir? Ölçme değerlendirmenin
yapılmadığı, öngörülenlere erişilememenin nedenlerinin ve hepsinden önemlisi
başarı veya başarısızlıklardan çıkartılan derslerin belirlenmediği yani bir
öğrenme sürecinin yaşanmadığı strateji ne işe yarayabilir ki? Kamu
yönetimindeki başarısızlıklar da bunu doğrulamaktadır.
Herkesin stratejisi var artık
Bizdeki strateji belgeleri genellikle kurumların başındakilerin miladı
anlamına geldiği yani geçmişle gelecek arasında bağ kurmadığı için her yeni
yönetim bir strateji belgesi hazırlar. Biraz da AB ile ilişkilerin dayatmasıyla
artık kalkınma ajanslarından ticaret ve sanayi odalarına, bakanlıklardan
üniversitelere, kaymakamlıklardan yerel yönetimlere hemen her kurumun bir
strateji belgesi var. Önemli bir bölümü “kes-yapıştır” yöntemiyle hazırlanmış
olsa da. Yine de yararlı bir yanı var bu faaliyetlerin. Önce strateji konusunda
bir farkındalığın oluşmasına aracı oluyor sonra yerli yabancı irili ufaklı pek
çok danışmanlık firması için iyi bir pazar oluşturuyor! Bölgesel kalkınma ve
sektör stratejileri, yenilik ve KOBİ stratejileri ve daha niceleri cilt cilt
raflardaki yerlerini almış durumda. Artık herkesin bir stratejisi vardır. Vardır
da neden etkisini ekonomide, yenilikçilikte, bölgesel kalkınmada, iyi
yönetimde, katılımcılıkta, mutluluk ve huzurda göremiyoruz? Çünkü stratejilerin
başarısı kurumu ve konusu ne olursa olsun bir süreç bağlamında geçmişin doğru
anlaşılmasına, geleceğin olabildiğince gerçekçi okunabilmesine ve bilgi temelli
hazırlanmasına bağlıdır. Bu köşenin ilgi alanından baktığımızda ülkemizin hangi
bilim, teknoloji ve yenilik stratejisinin yukarıda işaret edilen özellikleri
taşıdığı söylenebilir ki? Bunları ülkemizin otomotiv sektörü stratejisini
“fordist” dönemin otomobilini geliştirme “stratejisine” bağlayan ilgili bakana
sorabilirdik ama o da bu ham hayali gerçekleştiremeden gitti!
Ülkemizde yaşananlara
baktığımızda ise görünen o ki artık bu ülkenin hiçbir kurumunun stratejiye
gereksinimi kalmamıştır. Cehaletin kör kuyusundan devşirilen din soslu
kavramlardan hareketle “yeni Türkiye” için önerilen (pardon) buyurulan
“mıtratejiler” ülkemizi karanlık dünyalara nur hızıyla taşımaktadır.
Kabul ediyor muyuz?
Etmiyorsak sevgili
hocam Prof. Metin Durgut’un deyişiyle “stratejisini kendi yapmayanların
stratejisini başkaları yapar” durumuna düşmemek için Cumhuriyet’in en azından
bilim ve laiklik değerlerinde birleşerek ülkemize aydınlık bir gelecek umudu
verecek stratejiyi geliştirebilme yolunda bilgimizi, emeğimizi, zamanımızı
birleştirelim. Sorumluluk bu ülkenin aydınlık insanlarınındır; Gezicisinden her
boydan sol partisine, akademisyenlerinden üretenlere...
Not: Bu yazı herkese
bilim teknoloji Dergisi’nin 24 Haziran 2016, Sayı: 13, Politik Bilim köşesinde
yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder