22-23 Kasım
2022 tarihlerinde ODTÜ Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan “ÜSİMP Ulusal
Patent Fuarı ve Üniversite-Sanayi Sanayi İş Birliği Ulusal Kongresi” nde ÜSİMP
Üstün Hizmet Ödülü ile onurlandırıldım.
Ödül Töreni
Konuşma Metnimi sizlerle paylaşıyorum.
Değerli katılımcılar ve Üniversite
Sanayi İşbirliği Merkezleri Platformu – ÜSİMP’in değerli üyeleri hepinizi saygı ile
selamlıyorum,
Kendimi en rahat
hissettiğim ve ifade edebildiğim bir ortamdayım. Bu kez biraz heyecanlıyım.
Kuruluşundan itibaren yaklaşık 14 yıl içinde yer alıp çok şeyler öğrenip
katkıda bulunmaya çalıştığım Ulusal Yenilik Sistemimizin önemli bileşenlerini
bir araya getiren ÜSİMP’in Üstün Hizmet
Ödülü ile onurlandırıldım.
Bu ödülü benim
için daha da anlamlandıran üç boyuttan Birincisi;
46 yıl önce Endüstri Mühendisi olarak
mezun olduğum okulum Orta Doğu Teknik Üniversitesi çatısı altında bu ödülü
almam, ikincisi; kendimi ülkemizin
bilim – teknoloji – yenilik politika ve uygulamalarına yön ve katkı veren
önceki ödül sahipleri sevgili Aykut Göker ve Cemil Arıkan’ın bu bağlamda
izleyicisi olarak görmem ve üçüncüsü; gerçekten
üniversite ve sanayimizin seçkin kişilerinden oluşan bir değerlendirme jürisince
bu ödüle değer bulunmam.
Bu olanaktan
yararlanarak ÜSİMP’le de ilişkilendireceğim “yetişme” kavramını esas alan bazı kişisel değerlendirmelerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum:
Geç kalanlar ve yetişme
Gelişmiş ve kalkınma çabası içindeki ülkeler bilgi tabanlı yeni
bir ekonomiyi yetkinlikler ve yenilikçilik etrafında yeniden inşa
etmektedirler. Ülkemiz ise “yetişenler – cathing-up” konumundan “geç kalanlara
– latecomers” evrilmektedir. Yetişme (öndekilerle arayı kapatma) kavramı,
gelişmekte olan ülkelerin kalkınma literatürüne yerleşmiş önemli bir kavram. Bu
geriye gidişi durdurup ileriye döndürebilmek için örnekleri “yetişen”
ülkelerin bilim-teknoloji-yenilik
(B-T-Y) politikalarında görüldüğü gibi, değer zincirinin genel kabul gören
aşamalarını (Ar-Ge, tasarım … üretim, hizmetler) sıralı izlemek yerine, ”sıçrama-leap-froging”
yapacak biçimde yeniden tasarlamak bir zorunluluk olarak görülmektedir.
Ulusal Yenilik Sistemi
Bu amaçla geliştirilecek ekonomik, teknolojik ve sosyal
politikalarla ilişkilendirilecek Ulusal Yenilik Sistemi, sözü edilen
“sıçramaya” sahip olduğumuz bütün kapasiteleri harekete geçirebilecek olması nedeniyle
önem verilmesi gereken etkili bir kalkınma politikası aracıdır.
Ulusal Yenilik Sisteminin 1990’ların sonu, 2000’li yılların
başında sınırlı bir çevrede de olsa kişiler ve kurumlar düzeyinde yoğun biçimde
tartışılması ve adeta bir öğrenme süreci sonunda kısmen ete kemiğe
büründürülmesi örnek alınması gereken kamusal bir çabadır. Benim için söz
konusu tartışmaların, hazırlık çalışmalarının ve uygulamanın içinde olunması
mesleki yaşamında bir tercih ve şans olmuştur.
Güncel Bilim –
Teknoloji – Yenilik verileriyle yapılacak bir Türkiye değerlendirmesi ulusal
yenilik sistemine bugün duyulan gereksinimi güçlü bir biçimde
gerekçelendirmektedir.
Sonuç olarak bir
ulusal yenilik sisteminin yeniden inşasıyla ilgili bir “model” önerisi
tartışmasının önümüzdeki dönemde ÜSİMP çatısı altında da ve ÜSİMP öncülüğünde
tartışmaya açılmasını değerlendirmenize sunuyorum.
Üniversiteler ve Teknoloji Transfer
Ofisleri
Ulusal Yenilik
Sisteminin en önemli bileşenlerinden birisi üniversitelerdir. Üniversitelerin
bilgi üretmek ve eğitim temel işlevlerinin doğrudan veya dolaylı olarak
ülkelerin toplumsal kalkınmasına etki etmesi beklenir. 1980’ler sonrasında
artan küreselleşme baskısı ile büyüme ve rekabet gücü kazanmanın öne çıkması ve
bilginin üretimin temel girdileri içindeki yerinin giderek artması
üniversitelerden beklentileri de değiştirdi. Artık bilginin doğrudan ve daha
hızlı üretime dönüştürülmesi baskısı altına giren üniversiteler kendilerinde
olmayan bu yetkinlik için araçlara gerek duymaya başladılar. 1980’lerde ABD’de
üniversitelerden teknoloji transferinin lisanslanması ile başlayan süreç önce Teknoloji
Lisanslama Ofisleri’ne sonrasında Teknoloji Transfer Ofislerine dönüşen yapılarla
günümüzde Bilgi Transfer Ofislerine evrilmektedirler. Güçlük de bu noktada doğmaktadır.
Bilginin kavram olarak soyutluğunun yanı sıra, TTO’lardan beklenen “arz ve
talep arasındaki asimetrik enformasyon ve bilgi kombinasyonunun giderilmesinde
nasıl rol almaları gerektiği” yeniden tartışılmaktadır.
TTO’ların
yenilik eko-sistemi içinde aralarında doğrudan bağ olmayan tarafları
(üniversite ve sanayi) kendileri üzerinden ilişkilendirmek gibi temel ve önemli
bir “aracılık” işlevleri vardır. Ancak kanımca, TTO→Patent→Girişimci
doğrusal formülünün ana doğru olarak alınması sorgulanması gereken bir
yaklaşımdır. Dünyamızı korumanın ve bütün canlıları bir bütün
olarak merkeze koyan bir geleceğin inşasına destek olacak her türlü yenilikçi
fikrin “ürüne” dönüştürülmesinin desteklenmesinin öncelenmesi, TTO’lar dahil
bütün kaynaklarımızı kullanmakta temel bir ilke olabilir.
TTO’larımız
Ülkemizde
birçok TTO, “arz ve talebin” yetersizliği nedeniyle sürdürülebilirlik sorunu yaşamaktadır.
TTO’larımızın üniversite-sanayi
ilişkileri bağlamındaki sorunları edinilen deneyimlerin ışığında yeterince
tartışılmış ve yapılması gerekenler ortaya çıkmıştır. Bunların ivedilikle
yaşama geçirilmesi TTO’lardan beklenen yararların elde edilmesini
kolaylaştıracaktır.
Yine de özveri ile öğrenmeye, yapılanmaya, üniversite
yönetimlerini eğitmeye ve sanayi ile ilişki kurmaya ve teknoloji transferini
gerçekleştirmeye çalışan TTO kadrolarını kutlamak gerekiyor. Yaşanan
deneyimlerle artık kendi hikayelerimizi yazarak, kendi modellerimizi
üretmemizin zamanıdır.
Ancak her
şeyden önce elbette üniversite gibi üniversite: evrensel
ve çağdaş üniversite değerlerine, yönetim anlayışına ve yapılanmasına,
altyapısına, özerklik ve düşünceyi ifade etme özgürlüğüne sahip olan bir
üniversite. Ancak böyle bir üniversite içinde başarılı olabilecek TTO’ların birer “işletme” olarak görülerek, geliri değil
yaratılan değeri (etkiyi) önceleyen bir Teknoloji Transferi iş modeli
oluşturmaları beklenebilir.
Beklentilerimiz
İster
teknolojik düzeyde isterse de siyasal düzeyde yenilik, girişimcilik,
teknolojiye dayalı kalkınma konularıyla ilgilenenler haklı olarak dışa dönük
hayranlık, öykünme, imrenme içe dönük ise hayıflanma, hayal kırıklıkları,
“olmuyor işte” ve giderek kızgınlık duygularını taşıyabilmektedirler. Hele bir
de 1990’ların güçlü “yapabiliriz” gerçeğini ve son yılların kayıplarını yaşamışlarsa
bu duygular daha da keskinleşebilmektedir.
Ancak
umutlarımızı koruyarak yapıcı olmak zorundayız. Ülkemizin bilim ve teknolojiye
dayalı kalkınmasının kurumlarının, siyasa ve stratejilerinin “yetişmeyi”
hedefleyerek yeniden inşası için etkin araçların oluşturulması ve var olanların
iyileştirilmesi için çaba göstermemiz gerekiyor. Bu bağlamda konunun tartışılması
ve entelektüel birikimin sağlanması için çağımızın etkin iletişim aracı
platform türü yapılanmalar oluşturulabilir ve var olanlar (Ör.; ÜSİMP)
kullanılabilir. “Öndekilerin” siyasa, strateji ve uygulamalarından öğrenerek
kendi öngörülerimizi “yetişmek” amacıyla oluşturmak için akıl birliğine gerek
duyanlar için ÜSİMP uygun bir zemin olabilir.
ÜSİMP’e düşen görevler
15 yıllık birikim ve deneyimi ve üye bileşiminin kapasitesi
ile ÜSİMP’ten
beklentilerimi iki başlıkta özetlemek istiyorum:
1. Ulusal Yenilik Sistemimizin yeniden
inşasına ilişkin politika araçları, modeller ve yapılanma önerileri geliştirerek
yaşama geçirilmesine çalışılması,
2.
Cumhuriyetimizin
100. Yılına yakışır etkinlikler planlanması ve yaşama geçirilmesi için
çalışmalar başlatılması.
Teşekkürler
Son olarak
teşekkür etmek istediklerim var. Ülkemizin yenilik sisteminde yer alan bütün
kişi ve kurumları kucaklayan, ortak çıkarları gönüllü katılımcılık esasıyla bir
araya getiren, güven noktası olmasından güç alarak alanı düzenleyici işlev gören,
açık yeniliğin gereği bilgi ve deneyim paylaşımı ortamları yaratan, ortak
çıkarları toplum yararına yönlendirmeye çalışan ÜSİMP’in başta Yürütme Kurulu
Başkanı Prof. Dr. Hamit Serbest olmak üzere emeği geçen ve katkıda bulunan
herkesi kutluyor ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Yaşamımda bana
katkıları nedeniyle yoldaşım, yol göstericim, dostum Aykut Göker’i özlemle
anıyor ve halen ‘hocam’ olmaya devam eden Metin Durgut’a minnet ve
teşekkürlerimi sunuyorum. Üniversite – sanayi işbirliği alanında katkılarımı
çoğunlukla kurumlar ve ekipler içinde gerçekleştirebildim. Bu kurumlara ve
birlikte olduğum ekip arkadaşlarıma da teşekkürlerimi ifade etmek isterim.
Hepinize selam ve
saygılarımla esenlikler dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder