6 Mart 2016 Pazar

Güncel Yorum: Bir projenin (Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi – Tar-Gel) trajik sonu ve Türkiye tarımının durumu

Müfit Akyos

Kurumların kapasiteleri, kurumsal belleklerinde yer alan deneyimlerine, örtük ve açık bilgilerine, kurum kültürü ve geleneklerine yeni bilgilerin ve becerilerin eklenmesiyle geliştirilir.


2003 yılında Dünya Bankası kredisi ile Fak-Fuk-Fon (Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu) kapsamında mikro projelerin fonlanmasıyla ilgili bir projede görev aldım. Benim de içinde bulunduğum grubun uygulama alanı Erzurum ve Kars’tı. Bu illerin il merkezi, ilçeleri ve köylerinde geniş bir alanda çalışma yaparak 40’ın üzerinde mikro proje geliştirdik. Geri ödemeli 5.000 TL’lık bu kredi kimseye verilmedi! Yaşamımın çok önemli bir deneyimi oldu bu illerde gördüğüm çaresizlik ve yoksulluk. Uzun süre etkisinden kurtulamadım. Alan çalışmaları sırasında yolumuz Erzurum’un ilçesi Tortum’un bir köyüne düştü. Köyde 2003 yılında “1000 Köye 1000 Ziraat Mühendisi Projesi” kapsamında sözleşmeli olarak işe alınan genç bir ziraat mühendisiyle karşılaştık. Kurduğu serada saksı çiçeği yetiştirmeye çalışıyordu. Köylüye de öğretip ekonomik değer yaratacaktı. Yalnızlığı, çaresizliği her halinden belliydi. İl Ziraat Müdürlüğü’nde yaptığımız görüşmelerde bu yeni atamaların pek de benimsenmediğini, desteklenmediğini anlamıştık.

Dönemin Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sami Güçlü projeyle ilgili olarak, ”köylerde görevlendirilecek ziraat mühendislerinin ve veterinerlerin, bulundukları bölgede çiftçi eğitimiyle ilgili çalışma yapacaklarını ve köyün sorunlarıyla ilgili çözüm önerileri üreteceklerini, köyün her türlü sorununu başta siyasiler olmak üzere (a.t.ç) vilayete ve özel idareye ileteceklerini” söylemekteydi. Projenin amacını ise “o bölgelerde ortaya koyacağımız bir başarı, bir alternatif ürün ya da çiftçilerin gelirindeki bir artışla dalga etkisi yaparak heyecanın çevreye yayılmasını sağlamak ve böylece Cumhuriyetin 80. yılında tarımın önemini, tarımsal kalkınmanın gerekliliğini, tarımda bir gelişme yapılmasının mümkün olabileceğini göstermek” olarak tanımlamaktaydı.

1.1.2007 tarihinde ise tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, beceri ve teknik yöntemler konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması amacıyla “Her Köye Bir Ziraat Mühendisi” olarak da anılan Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi - Tar-Gel, performansa dayalı  personel çalıştırılması (iş güvencesi olmayan olarak da okunabilir)  esasıyla uygulamaya konuldu. 
Ve 6 Şubat 2016 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki başlık, “10 bin kişinin çalıştığı Tar-Gel’i de bitirdiler”. Bir başka beceriksizlik örneği!
Proje, tanımlanmış çıktıların elde edilmesi amacıyla, belirlenmiş bir sürede, öngörülen kaynakların (insan, makine, malzeme, para, bilgi vb.) kullanılmasıyla, planlanmış faaliyet adımları izlenerek yapılan çalışma olarak tanımlanabilir. Tanım kaynak yönetimini, izleme ve değerlendirmeyi, risk yönetimini de içermektedir. Her projenin başarım ölçütleri önceden belirlenir. Böylece proje hedeflerine ne oranda erişildiği hesaplanabilir. Çok özel ölçümler yapmadan bile ülkemizin tarımsal başarımına genel olarak bakıldığında (artan gıda ürünleri dış alımı, kırsaldan kentlere süregiden göç, küçülen tarım arazileri vb.) Tar-Gel’in ve tarım politikalarının başarısız olduğu görülmektedir.

Görünen o ki bugün de pek çok alanda olduğu gibi ABD veya Avrupa’da uygulanan bir proje kes-yapıştır yöntemiyle uygulanmaya konulmuştur. Başarılı örneklerin uygulanmasında bir sakınca yok elbette. Ancak önce öğrenmek, özümsemek ve ülke koşullarına ve gereksinimlerine göre uyarlamak (bir üst düzeyde yeniden üretmek) koşuluyla. Tar-Gel’de otuz binden fazla yerleşkenin ekolojik durumunun göz önünde bulundurulmaması ve tarımsal üretim şekline uygun yeterli sayıda ziraat mühendisinin atanmaması, ihtiyaçla kaynağın ve çözümün buluşturulamaması sonucunu doğurmuştur. Böylesi büyük bir projenin başarısızlıkla sonlandırılmasında ana neden uygulayıcı kurumların kurumsal kapasitelerinin yetersizliğidir. Son on yılda hemen bütün kurumlarda görülen liyakatten uzak görevlendirmeler, öğrenmeyen, yaratıcılıktan uzak yapılar, önceki dönemlerin inkârına dayalı siyasalar Tar-Gel projesinin uygulayıcısı kurumlar için de geçerlidir.

Kurumların kapasiteleri, kurumsal belleklerinde yer alan deneyimlerine, örtük ve açık bilgilerine, kurum kültürü ve geleneklerine yeni bilgilerin ve becerilerin eklenmesiyle geliştirilir. Cumhuriyetimizin öncelikle yapılandırdığı alanlardan birisi de tarım olmuştur.  Bu alanın tohum ıslah istasyonları, fidanlıklar, aşı enstitüleri, il-ilçe yapılanmaları, üniversiteler dahil olmak üzere bir seferberlik yaklaşımıyla ve bütünsel olarak ele alınması sayesindedir ki ülkemiz 1980’lere kadar tarımda kendine yeterli sayılı ülkeler arasında yer alabilmiştir. Ancak özellikle son 13 yılda Cumhuriyetin kurumlarını reddederek amblemleri dahil değiştirme gayretine giren yönetimlerin çılgın proje merakı bu projede olduğu gibi hüsranla sonuçlanmaktadır. 2011 yılı verilerine göre köylerde yaşayan nüfus ülke nüfusunun %23'üdür ve bu nüfusun büyük bölümünü yaşlılar oluşturmaktadır. Sözleşmeleri gereği köyde yaşamaları zorunlu mühendislerin (tarım danışmanları) köylerde muhatap olacağı veya yenilikleri aktarabileceği nitelikte çiftçi de kalmamıştır. Bir de buna HES felaketi nedeniyle yok olan ekolojimiz ve inşaat rantına kurban edilen tarım alanları eklendiğinde projenin varlık nedeni kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.

Bu projede özveriyle yer alıp köylere her türlü olanaktan (konut, ofis, donanım vb.) yoksun olarak gönderilip, muhtarlara “eti sizin kemiği bizim” denilen ve şimdi kırgınlık ve kızgınlık içinde olanların düşüncelerini https://eksisozluk.com/tar-gel--3193849 sayfalarında okuyabilirsiniz.

Projenin tek çıktısı, okumuşu, aydını işlevsizleştirerek, itibarsızlaştırarak köylünün önüne atıp hiç bitmeyen aydın düşmanlığı hazzının yaşanması ve mutsuz 10.300 nitelikli insan.

Mutsuzluğa boğulan ülkede 10.300 nitelikli insanın mutsuzluğunun lafı mı olur.

Yine de güzel bir haberle yazımızı olumlu bağlamaya çalışalım. Silivri Belediyesi Tarımsal Üretim ve Araştırma Merkezi 250 dönümlük bu alanda deneme çalışmalarına ayırdı.  İlaç ve kozmetik sanayisinde kullanılan yaklaşık 41 çeşit ürünün pazar sorununu da ortadan kaldırarak bölgedeki ayçiçeği ve buğdaydan çok daha fazla gelir elde edeceğini kanıtladı.
Bölgesel kalkınmada yerel yönetimlerin kurumsal olarak yer almalarının zorunluluğu ve “tarımda yenilikçilik (inovasyon)” bir sonraki yazımızın konusu olsun…

Meraklısına

Bazen birkaç sayısal veri durumu sayfalarca yazıdan daha iyi anlatabiliyor. Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Çağdaş Şirin'in hazırladığı tablo ve grafikler Türkiye'de tarımın mevcut durumunu özetler nitelikte (http://www.businessht.com.tr/haber/haber/1076872-turkiyenin-tarim-tablosu)



Türkiye’nin 2014 yılı tarımsal ürün ihracatı 18.7 milyar dolar olurken, tarımsal ürün ithalatı ise 18.5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Gıda ürünleri dış ticaretinde 5.7 milyar dolar fazlaya karşın, tarımsal hammadde tarafında 5 milyar dolar açık verdi.


Türkiye'de tarımdaki istihdamın oranı yüzde 23-24 seviyelerinde. 





Türkiye'de ekilebilir tarım arazileri her geçen gün azalıyor. Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye'de uygulanmakta olan tarım politikaları nedeniyle, çiftçilerin son 10 yılda Belçika büyüklüğündeki tarım arazisini ekmekten vazgeçtiğini açıkladı. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder