Müfit Akyos
Kurumların kapasiteleri, kurumsal belleklerinde yer alan deneyimlerine, örtük ve açık bilgilerine, kurum kültürü ve geleneklerine yeni bilgilerin ve becerilerin eklenmesiyle geliştirilir.
2003
yılında Dünya Bankası kredisi ile Fak-Fuk-Fon (Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu) kapsamında mikro projelerin
fonlanmasıyla ilgili bir projede görev aldım. Benim de içinde bulunduğum grubun
uygulama alanı Erzurum ve Kars’tı. Bu illerin il merkezi, ilçeleri ve
köylerinde geniş bir alanda çalışma yaparak 40’ın üzerinde mikro proje
geliştirdik. Geri ödemeli 5.000 TL’lık bu kredi kimseye verilmedi! Yaşamımın
çok önemli bir deneyimi oldu bu illerde gördüğüm çaresizlik ve yoksulluk. Uzun
süre etkisinden kurtulamadım. Alan çalışmaları sırasında yolumuz Erzurum’un
ilçesi Tortum’un bir köyüne düştü. Köyde 2003 yılında “1000
Köye 1000 Ziraat Mühendisi Projesi” kapsamında sözleşmeli olarak işe alınan genç
bir ziraat mühendisiyle karşılaştık. Kurduğu serada saksı çiçeği yetiştirmeye
çalışıyordu. Köylüye de öğretip ekonomik değer yaratacaktı. Yalnızlığı,
çaresizliği her halinden belliydi. İl Ziraat Müdürlüğü’nde yaptığımız
görüşmelerde bu yeni atamaların pek de benimsenmediğini, desteklenmediğini
anlamıştık.
Dönemin
Tarım ve Köy İşleri Bakanı
Sami Güçlü projeyle ilgili olarak, ”köylerde
görevlendirilecek ziraat mühendislerinin ve veterinerlerin, bulundukları
bölgede çiftçi eğitimiyle ilgili çalışma yapacaklarını ve köyün sorunlarıyla
ilgili çözüm önerileri üreteceklerini, köyün her türlü sorununu başta
siyasiler olmak üzere (a.t.ç) vilayete ve özel idareye ileteceklerini”
söylemekteydi. Projenin amacını ise “o bölgelerde ortaya koyacağımız bir
başarı, bir alternatif ürün ya da çiftçilerin gelirindeki bir artışla dalga
etkisi yaparak heyecanın çevreye yayılmasını sağlamak ve böylece Cumhuriyetin
80. yılında tarımın önemini, tarımsal kalkınmanın gerekliliğini, tarımda bir
gelişme yapılmasının mümkün olabileceğini göstermek” olarak tanımlamaktaydı.
1.1.2007 tarihinde ise tarımsal işletme sahiplerinin
bilgi, beceri ve teknik yöntemler konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve
yeterli düzeyde karşılanması amacıyla “Her Köye Bir Ziraat Mühendisi” olarak da
anılan Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi - Tar-Gel, performansa dayalı
personel çalıştırılması (iş güvencesi olmayan olarak da okunabilir) esasıyla
uygulamaya konuldu.
Ve 6
Şubat 2016 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki başlık, “10 bin kişinin çalıştığı Tar-Gel’i de bitirdiler”. Bir başka
beceriksizlik örneği!
Proje,
tanımlanmış çıktıların elde edilmesi amacıyla, belirlenmiş bir sürede,
öngörülen kaynakların (insan, makine, malzeme, para, bilgi vb.) kullanılmasıyla,
planlanmış faaliyet adımları izlenerek yapılan çalışma olarak tanımlanabilir.
Tanım kaynak yönetimini, izleme ve değerlendirmeyi, risk yönetimini de
içermektedir. Her projenin başarım ölçütleri önceden belirlenir. Böylece proje
hedeflerine ne oranda erişildiği hesaplanabilir. Çok özel ölçümler yapmadan
bile ülkemizin tarımsal başarımına genel olarak bakıldığında (artan gıda
ürünleri dış alımı, kırsaldan kentlere süregiden göç, küçülen tarım arazileri
vb.) Tar-Gel’in ve tarım politikalarının başarısız olduğu görülmektedir.
Görünen
o ki bugün de pek çok alanda olduğu gibi ABD veya Avrupa’da uygulanan bir proje
kes-yapıştır yöntemiyle uygulanmaya konulmuştur. Başarılı örneklerin
uygulanmasında bir sakınca yok elbette. Ancak önce öğrenmek, özümsemek ve ülke
koşullarına ve gereksinimlerine göre uyarlamak (bir üst düzeyde yeniden
üretmek) koşuluyla. Tar-Gel’de otuz binden fazla yerleşkenin ekolojik durumunun
göz önünde bulundurulmaması ve tarımsal üretim şekline uygun yeterli sayıda ziraat
mühendisinin atanmaması, ihtiyaçla kaynağın ve çözümün buluşturulamaması
sonucunu doğurmuştur. Böylesi büyük bir projenin başarısızlıkla
sonlandırılmasında ana neden uygulayıcı kurumların kurumsal kapasitelerinin
yetersizliğidir. Son on yılda hemen bütün kurumlarda görülen liyakatten uzak
görevlendirmeler, öğrenmeyen, yaratıcılıktan uzak yapılar, önceki dönemlerin
inkârına dayalı siyasalar Tar-Gel projesinin uygulayıcısı kurumlar için de
geçerlidir.
Kurumların
kapasiteleri, kurumsal belleklerinde yer alan deneyimlerine, örtük ve açık
bilgilerine, kurum kültürü ve geleneklerine yeni bilgilerin ve becerilerin
eklenmesiyle geliştirilir. Cumhuriyetimizin öncelikle yapılandırdığı alanlardan
birisi de tarım olmuştur. Bu alanın tohum
ıslah istasyonları, fidanlıklar, aşı enstitüleri, il-ilçe yapılanmaları,
üniversiteler dahil olmak üzere bir seferberlik yaklaşımıyla ve bütünsel olarak
ele alınması sayesindedir ki ülkemiz 1980’lere kadar tarımda kendine yeterli
sayılı ülkeler arasında yer alabilmiştir. Ancak özellikle son 13 yılda
Cumhuriyetin kurumlarını reddederek amblemleri dahil değiştirme gayretine giren
yönetimlerin çılgın proje merakı bu projede olduğu gibi hüsranla
sonuçlanmaktadır. 2011 yılı verilerine göre köylerde yaşayan nüfus ülke
nüfusunun %23'üdür ve bu nüfusun büyük bölümünü yaşlılar oluşturmaktadır. Sözleşmeleri
gereği köyde yaşamaları zorunlu mühendislerin (tarım danışmanları) köylerde
muhatap olacağı veya yenilikleri aktarabileceği nitelikte çiftçi de kalmamıştır.
Bir de buna HES felaketi nedeniyle yok olan ekolojimiz ve inşaat rantına kurban
edilen tarım alanları eklendiğinde projenin varlık nedeni kendiliğinden ortadan
kalkmaktadır.
Bu
projede özveriyle yer alıp köylere her türlü olanaktan (konut, ofis, donanım vb.)
yoksun olarak gönderilip, muhtarlara “eti sizin kemiği bizim” denilen ve şimdi
kırgınlık ve kızgınlık içinde olanların düşüncelerini https://eksisozluk.com/tar-gel--3193849 sayfalarında okuyabilirsiniz.
Projenin
tek çıktısı, okumuşu, aydını işlevsizleştirerek,
itibarsızlaştırarak köylünün önüne atıp hiç bitmeyen aydın düşmanlığı hazzının
yaşanması ve mutsuz 10.300 nitelikli insan.
Mutsuzluğa
boğulan ülkede 10.300 nitelikli insanın mutsuzluğunun lafı mı olur.
Yine
de güzel bir haberle yazımızı olumlu bağlamaya çalışalım. Silivri Belediyesi Tarımsal Üretim ve Araştırma
Merkezi 250 dönümlük bu alanda deneme çalışmalarına ayırdı. İlaç ve kozmetik sanayisinde kullanılan yaklaşık
41 çeşit ürünün pazar sorununu da ortadan kaldırarak bölgedeki ayçiçeği ve
buğdaydan çok daha fazla gelir elde edeceğini kanıtladı.
Bölgesel kalkınmada yerel yönetimlerin kurumsal olarak yer
almalarının zorunluluğu ve “tarımda yenilikçilik (inovasyon)” bir sonraki
yazımızın konusu olsun…
Meraklısına
Bazen birkaç sayısal veri durumu sayfalarca yazıdan daha iyi anlatabiliyor. Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Çağdaş Şirin'in hazırladığı tablo ve grafikler Türkiye'de tarımın mevcut durumunu özetler nitelikte (http://www.businessht.com.tr/haber/haber/1076872-turkiyenin-tarim-tablosu)
Meraklısına
Bazen birkaç sayısal veri durumu sayfalarca yazıdan daha iyi anlatabiliyor. Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Çağdaş Şirin'in hazırladığı tablo ve grafikler Türkiye'de tarımın mevcut durumunu özetler nitelikte (http://www.businessht.com.tr/haber/haber/1076872-turkiyenin-tarim-tablosu)
Türkiye’nin 2014 yılı tarımsal ürün ihracatı 18.7
milyar dolar olurken, tarımsal ürün ithalatı ise 18.5 milyar dolar seviyesinde
gerçekleşti. Gıda ürünleri dış ticaretinde 5.7 milyar dolar fazlaya karşın,
tarımsal hammadde tarafında 5 milyar dolar açık verdi.
Türkiye'de tarımdaki istihdamın oranı yüzde 23-24 seviyelerinde.
Türkiye'de ekilebilir tarım arazileri her geçen
gün azalıyor. Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye'de uygulanmakta
olan tarım politikaları nedeniyle, çiftçilerin son 10
yılda Belçika büyüklüğündeki tarım arazisini ekmekten
vazgeçtiğini açıkladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder