25 Mayıs 2023 Perşembe

Üniversite S.O.S.

Üniversiteler, bilgi üretiminin ana kaynağı olmaları, geleceğin nitelikli insanlarını yetiştirmeleri, toplumsal dönüşümde etkin rol almalarıyla her toplumun, özenle koruması gereken özerk ve özgür kurumlarıdır.

Bu bağlamda, Tuğba Tekerek’in sekiz yıllık araştırması[1], taşra üniversitelerimizin durumuyla ilgili önemli ipuçları sunuyor. Kitapta sekiz yıl süresince izlenen beş taşra üniversitesinde yapılan gözlemler, görüşmeler ve verilerin yanı sıra bütün taşra üniversiteleri ile ilgili, iktidarın politikaları olgular ve sayısal verilerle gözler önüne seriliyor.

Birinci bölümün başlığı; “Üniversite: Heyecan, Merak, İtiraz”. Yazar, üniversiteyi her biri çok katmanlı bu üç kavramla betimliyor. Üniversitenin evrensel anlamıyla işlevini yerine getirebilmesi için siyasal iktidarın ve toplumun baskısından uzak olması gerekiyor. Oysaki yüksek öğrenim sistemi, “kadrolaşmak ve iktidara yakın olanlara kaynak aktarmak üzerine kurulmuş.”

İktidarın taşra üniversitesi hamlesi 2006’da her ile bir üniversite hedefiyle başladı. İlk üç yılda 41 ilde 41 üniversite kuruldu. 2008’de Hakkari’ye kurulan üniversite ile hedefe erişildi. Ekim 2022’de 129’u devlet, 75’i vakıf ve 4 vakıf meslek yüksek okulu ile toplam sayı 208 oldu. Artık ilçelere taşılmış durumda.

Üniversitelerin meslek yüksek okulları ve fakülteler marifetiyle akademik hiçbir gereksinimi karşılamayan ilçelere yayılmasında amaç “yerel ekonomiyi kalkındırmak” ve iktidarın ideolojisini yaymak. Sayıştay’ın, “İhtiyaçlar gözetilmeden, yeterli koşullar sağlanmadan fakülte ve enstitülerin açılması, kamu kaynaklarının ekonomik ve verimli kullanılmaması ve dolayısıyla kamu zararına yol açmakta…” demesine karşın “Öğrenciler dolmuş[çu] için yolcu, ev sahibi için kiracı, kafe için müşteri” = yerel ekonomi.

Taşra üniversiteleri hemen bütünüyle “milliyetçi muhafazakar erkek egemen zihniyetin” etkisi ve yönetimi altında. Eylül 2022 itibariyle devlet üniversitelerine atanan 128 rektörden 5’i, 1.388 dekandan 222’si kadın. İdari personelin hemen tamamı erkek. Vakıf üniversitelerinde 74 rektörden 13’ü kadın, dekanların oranı %26. 20 kişilik YÖK’te bir kadın üye var. 

2021-2022 döneminde üniversitelerde 1.693.000 kadın öğrenci var, açık öğretimdekilerle bu sayı 4.125.000 kadar (yüksek öğrenimin yaklaşık yarısı). Erkek/kadın mezuniyet oranı; lisansta 100/116, yüksek lisansta 100/100, doktorada 100/79. “Her halükârda yeni açılan üniversitelerin kadınlar için önemli bir imkan yarattığı ve taşrada kadın erkek eşitliğine katkı sağladığı açık.” Bazı üniversitelerde kantinde paravan gerisinde oturmak zorunda olsalar da.

Taşra üniversitelerinin temel sorunlarının başında nitelikli akademisyen eksikliği geliyor. Akademik unvanların pek çoğu siyaset-tarikat ilişkisiyle edinilmiş. Bölüm başkanlıkları ilgisiz uzmanlıklarla doldurulmaya çalışılıyor.  Derslerin çoğu boş geçiyor. Derslerde soru sormak, farklı görüş açıklamak, hele din konusunu tartışmak olanaksız.

2006’dan sonra açılan üniversitelerin hemen hepsine birer ilahiyat veya İslami ilimler fakültesi açıldı. 2022’de bu sayı 94, öğrenci sayısı 116.000 (%61’i kadın). Bu fakültelerin kontenjanı 2021’de 19.531 oldu (Bilgisayar 12.162, Elektrik-Elektronik 9.979, Makine 8.369). İlahiyat fakültelerindeki eğitim, “din üzerine bilimsel eğitim” olmaktan çıkıp dini eğitime” dönüşmüş. Üniversitelerimizde 276 anayasa hukukçusuna karşılık 492 İslam hukukçusu var.

2010’da her üniversiteye bir cami politikası başlatıldı. Bu camiler siyasal iktidar tipi üniversitelerin “temel unsuru”.   Amaç, “Kampus Camisi: Üniversiteye İslami Nişan” koymak. 20.000, 7.000, 2.200 kişilik camiler inşa ediliyor. 4.400 kişilik cami var ama kütüphanenin kapasitesi 450 kişi. Camiler üniversite yönetiminden bağımsız ve Diyanet’in özel etkinlik alanı; sadece ibadetin değil “dini esaslı çeşitli eğitsel, sosyal ve kültürel faaliyetlerin merkezi konumunda”. Yeni üniversite kimliği böyle yaratılıyor.

Taşra üniversitelerinde resmi ve sivil polislerle içli dışlı bir yaşam var. Öğrencilerin izlenmesi, taciz edilmesi olağan. Hepsi de güvenlik nedeniyle. Hüseyin diyor ki, “Ben kampüste dolaşıyorum, polis arkamdan geliyor. Ben n’apayım öyle kampüsü…”

Sonuç olarak, siyasal tarihimizde pek çok darbe yiyen üniversite yaşamı, 15 Temmuz 2016 sonrası  “iktidar aygıtı”, “iktidar uzantısı” konumuna getirildi.

Taşra üniversiteleri sıfırdan kendi atadıkları rektörlerle ve geniş bütçelerle prototip olarak kuruldu. Gelinen noktada “on binlerce mezun vermiş, açılan programlarla pek çok akademisyen yetiştirmiş” durumdalar. İktidar, bu üniversitelerin toplumda ve akademide eriştikleri ciddi boyutlardaki etkileriyle amacına ulaşmış görünüyor. Ancak kaybedenler “iyi bir üniversite [eğitimi] hayali kuran gençler, özgürce araştırma faaliyeti içinde olmak isteyen akademisyenler” ve elbette ülkemiz. Akademinin derin sessizliği (Boğaziçi Üniversite’sinin onurlu direnişi hariç) ülkemizin karanlığı olmaz umarım.

Siyaset-Diyanet-Tarikat kuşatmasındaki üniversiteler, Cumhuriyet “parantezini” kapatma gayretlerinde çok önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. 28 Mayıs bu parantezi kapattırmamak yolunda son bir şans olabilir.

Yaşasın üniversite!


[1] Tuğba Tekerek, Taşra Üniversiteleri. AK Parti’nin Arka Kampüsü, İletişim Y.,  2023



18 Mayıs 2023 Perşembe

 Karar vermek


Kişisel kararlarımızı verirken karmaşık modeller kurmayız. Deneyimlerimiz, içinde bulunduğumuz koşullar, gereksinimlerimizde yaptığımız önceliklerimiz, sorumluluklarımız, risk algımız, duygularımız, çevremiz vb. bir dizi etkene, sayısallaştırmadığımız ağırlıklar vererek bir biçimde karar veririz.

Demokrasilerde toplumsal gelecek kararlarının verilmesine katıldığımız en önemli araç, seçimlerdir. Sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla, seçimler için verdiğimiz kararlarımızı ise daha karmaşık değişkenlerle (kişisel ve toplumsal) vermekteyiz. Bu değişkenler kişilere göre farklılıklar gösterse de gelecek söz konusu olduğunda karar denklemimizde kendimizden daha çok çocuklar ve gençler öncelikli bir faktör olarak yer almalıdır.

T.C Anayasa

II. Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi

MADDE 42. — Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.

Eğitim ve öğretim, Devletin başıca gelen ödevlerindendir.

Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz… Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, en yüksek öğrenim derecelerine çıkmalarını sağlamak amacıyla gerekli yardımları yapar.

 

Çocuklar ve gençler için gelecek, eğitimle birlikte ele alınması gereken yaşamsal bir konu. Seçimlerde karar denklemimize bu önemli konuyu nasıl yerleştireceğiz?

Bugüne kadar ebeveynler Anayasal bu hakka ne denli sahip çıkabildiler?   Türkiye, OECD veri tabanındaki 42 ülke içinde kamunun ilk-orta-lise öğretim harcamalarının milli gelire oranında 38. iken ailelerin ilk-orta-lise öğretimine yaptığı harcamalarda 37 ülke içinde 3. sırada. Bu veriler öncelikle fırsat eşitliğindeki adaletsizliği yansıtmaktadır. Bir yandan devlet okullarında eğitimin içeriği “gericileştirilerek” çağdaş gereksinimlerden uzaklaştırılırken hemen hiçbir ana-baba anayasadan kaynaklanan hakkını talep etmiyor hükümetlerden. Adeta bir kuşak kendisini feda ederek “kaliteli” özel okul eğitimi satın almanın peşinde. Bu ilişkide elbette vatandaş değil müşteri olmayı da kabullenmiş oluyorlar.

Çocuklarının eğitimi için büyük fedakarlıklar yapan ebeveynlerin, onların adaletsizlikle en derin karşılaşmaları olan “sınav sorularının örgütlü çalınması” karşısındaki edilgenliklerini ve bu hırsızlıktan sorumlu olan siyasal iktidardan hesap sormamalarını açıklamak çok güçtür.

Yaklaşık 13 milyonluk (TÜİK 2021) 15-24 yaş grubunda “Ne Eğitimde Ne İstihdamda Gençler”in (NENİG, M.A) oranı %24,7. Yaklaşık 3,2 milyon NENİG “kendilerini çoğunlukla yaşadıkları maddi zorluklar karşısında hayal kırıklığına uğramış, çaresiz kalmış, yalnızlaştırılmış, kaygılı ve mutsuz, güçsüz hissetmektedir.” Neo-liberal düzenin artan yapısal sorunları “gençlerin sosyal ve ekonomik hayata katılmanın faydalarından tam olarak yararlanmalarını engellemektedir.”

Hemen bütün üniversiteler “partili rektörlere” emanet edilerek, gençlerimizin nitelikli eğitim almaları engellenirken yaklaşık dört yıldır üniversiteli gençlerin okulları ile ilişkileri büyük ölçüde engellenmiştir.

Depremin etkilediği geniş coğrafyada ilk-orta ve üniversite eğitim ve öğretim sistemi çökmüş, gençlerimiz adeta geleceksizliğe, adaletsizliğe mahkum edilmiştir. 

Özerk ve bağımsız bir birey olarak gelişmesi için olanaklar sunulması gereken gençlik, gelecek vadeden tüketici bir kitle ve emek gücü ya da son yılların hakim siyasal bakışına göre “dindar ve kindar” olarak biçimlendirilmesi gereken bir kaynak olarak görülmektedir.

Geleceğin STEAM’le (Bilim-Teknoloji- Mühendislik-Sanat-Matematik) kurulduğu bir dünyada gençlerimizi eğitimsizliğe, işsizliğe ve geleceksizliğe mahkum eden yönetimlere yer olmamalı.

5 milyonu aşkın gencin ilk kez oy kullanacağı 14 Mayıs (28 Mayıs 2023) seçimlerinde biraz akıl, biraz vicdan ve biraz cesaretle ikinci 100. Yılı inşa edecek gençlerin önünü açacak kararı verelim!

____________________________________________________________________

“Türkiye Ulusal yenilik Sisteminin Yeniden İnşası, Politika Raporu, Müfit Akyos, SODEV 2023/1” yayınlandı. Raporu  https://sodev.org.tr/  ve  https://inovasyon.org/  adreslerinden indirebilirsiniz.


4 Mayıs 2023 Perşembe

 

Türkiye Ulusal Yenilik Sisteminin Yeniden İnşası

Politika Raporu

Müfit Akyos

2023/1 SODEV – Sosyal Demokrasi Vakfı

 

Ulusal Yenilik Sistemi

Cumhuriyeti kuran kadroların bağımsızlık ideallerinin bir karşılığı olan sanayileşmenin gerekliliği düşüncesi 1927 yılına kadar uzanır. 1929’un Beş Yıllık Planı ve 1930 Sanayi Kongresi’nde şekillenen “geleceği inşa etme mecburiyeti” hep sanayileşme kavramı etrafında oluşturulmuştu.

Gelişmiş ve kalkınma çabası içindeki ülkeler bilgi tabanlı yeni bir ekonomiyi yetkinlikler ve yenilikçilik etrafında yeniden inşa etmektedirler. Ülkemizin geriye gidişi durdurup ileriye döndürebilmek için bilim-teknoloji-yenilik (B-T-Y) politikalarını ”sıçrama-leap-froging” yapacak biçimde yeniden tasarlamak bir zorunluluk olarak görülmektedir.

Bu amaçla geliştirilecek ekonomik, teknolojik ve sosyal politikalarla ilişkilendirilecek Ulusal Yenilik Sistemi (UYS), sözü edilen “sıçramaya” sahip olduğumuz bütün kapasiteleri harekete geçirebilecek olması nedeniyle önem verilmesi gereken etkili bir kalkınma politikası aracıdır.

Bu konuda, “Türkiye Ulusal yenilik Sisteminin Yeniden İnşası, Politika Raporu, Müfit Akyos, SODEV 2023/1” yayınlandı. Raporu https://inovasyon.org/  veya https://sodev.org.tr/ adreslerinden indirebilirsiniz.