Üniversite S.O.S.
Üniversiteler,
bilgi üretiminin ana kaynağı olmaları, geleceğin nitelikli insanlarını
yetiştirmeleri, toplumsal dönüşümde etkin rol almalarıyla her toplumun, özenle
koruması gereken özerk ve özgür kurumlarıdır.
Bu bağlamda, Tuğba
Tekerek’in sekiz yıllık araştırması[1], taşra
üniversitelerimizin durumuyla ilgili önemli ipuçları sunuyor. Kitapta sekiz yıl
süresince izlenen beş taşra üniversitesinde yapılan gözlemler, görüşmeler ve
verilerin yanı sıra bütün taşra üniversiteleri ile ilgili, iktidarın
politikaları olgular ve sayısal verilerle gözler önüne seriliyor.
Birinci bölümün başlığı; “Üniversite:
Heyecan, Merak, İtiraz”. Yazar, üniversiteyi her biri çok katmanlı bu üç
kavramla betimliyor. Üniversitenin evrensel anlamıyla işlevini yerine getirebilmesi
için siyasal iktidarın ve toplumun baskısından uzak olması gerekiyor. Oysaki
yüksek öğrenim sistemi, “kadrolaşmak ve iktidara yakın olanlara kaynak aktarmak
üzerine kurulmuş.”
İktidarın taşra
üniversitesi hamlesi 2006’da her ile bir üniversite hedefiyle başladı. İlk üç
yılda 41 ilde 41 üniversite kuruldu. 2008’de Hakkari’ye kurulan üniversite ile hedefe
erişildi. Ekim 2022’de 129’u devlet, 75’i vakıf ve 4 vakıf meslek yüksek okulu
ile toplam sayı 208 oldu. Artık ilçelere taşılmış durumda.
Üniversitelerin
meslek yüksek okulları ve fakülteler marifetiyle akademik hiçbir gereksinimi
karşılamayan ilçelere yayılmasında amaç “yerel ekonomiyi kalkındırmak” ve
iktidarın ideolojisini yaymak. Sayıştay’ın, “İhtiyaçlar gözetilmeden, yeterli
koşullar sağlanmadan fakülte ve enstitülerin açılması, kamu kaynaklarının
ekonomik ve verimli kullanılmaması ve dolayısıyla kamu zararına yol açmakta…”
demesine karşın “Öğrenciler dolmuş[çu] için yolcu, ev sahibi için
kiracı, kafe için müşteri” = yerel ekonomi.
Taşra
üniversiteleri hemen bütünüyle “milliyetçi muhafazakar erkek egemen zihniyetin”
etkisi ve yönetimi altında. Eylül 2022 itibariyle devlet üniversitelerine
atanan 128 rektörden 5’i, 1.388 dekandan 222’si kadın. İdari personelin hemen
tamamı erkek. Vakıf üniversitelerinde 74 rektörden 13’ü kadın, dekanların oranı
%26. 20 kişilik YÖK’te bir kadın üye var.
2021-2022 döneminde
üniversitelerde 1.693.000 kadın öğrenci var, açık öğretimdekilerle bu sayı
4.125.000 kadar (yüksek öğrenimin yaklaşık yarısı). Erkek/kadın mezuniyet
oranı; lisansta 100/116, yüksek lisansta 100/100, doktorada 100/79. “Her
halükârda yeni açılan üniversitelerin kadınlar için önemli bir imkan yarattığı
ve taşrada kadın erkek eşitliğine katkı sağladığı açık.” Bazı üniversitelerde
kantinde paravan gerisinde oturmak zorunda olsalar da.
Taşra
üniversitelerinin temel sorunlarının başında nitelikli akademisyen eksikliği
geliyor. Akademik unvanların pek çoğu siyaset-tarikat ilişkisiyle edinilmiş.
Bölüm başkanlıkları ilgisiz uzmanlıklarla doldurulmaya çalışılıyor. Derslerin çoğu boş geçiyor. Derslerde soru
sormak, farklı görüş açıklamak, hele din konusunu tartışmak olanaksız.
2006’dan sonra
açılan üniversitelerin hemen hepsine birer ilahiyat veya İslami ilimler
fakültesi açıldı. 2022’de bu sayı 94, öğrenci sayısı 116.000 (%61’i kadın). Bu
fakültelerin kontenjanı 2021’de 19.531 oldu (Bilgisayar 12.162,
Elektrik-Elektronik 9.979, Makine 8.369). İlahiyat fakültelerindeki eğitim,
“din üzerine bilimsel eğitim” olmaktan çıkıp dini eğitime” dönüşmüş.
Üniversitelerimizde 276 anayasa hukukçusuna karşılık 492 İslam hukukçusu var.
2010’da her
üniversiteye bir cami politikası başlatıldı. Bu camiler siyasal iktidar tipi
üniversitelerin “temel unsuru”. Amaç,
“Kampus Camisi: Üniversiteye İslami Nişan” koymak. 20.000, 7.000, 2.200 kişilik
camiler inşa ediliyor. 4.400 kişilik cami var ama kütüphanenin kapasitesi 450
kişi. Camiler üniversite yönetiminden bağımsız ve Diyanet’in özel etkinlik
alanı; sadece ibadetin değil “dini esaslı çeşitli eğitsel, sosyal ve kültürel
faaliyetlerin merkezi konumunda”. Yeni üniversite kimliği böyle yaratılıyor.
Taşra
üniversitelerinde resmi ve sivil polislerle içli dışlı bir yaşam var.
Öğrencilerin izlenmesi, taciz edilmesi olağan. Hepsi de güvenlik nedeniyle.
Hüseyin diyor ki, “Ben kampüste dolaşıyorum, polis arkamdan geliyor. Ben
n’apayım öyle kampüsü…”
Sonuç olarak, siyasal
tarihimizde pek çok darbe yiyen üniversite yaşamı, 15 Temmuz 2016 sonrası “iktidar aygıtı”, “iktidar uzantısı” konumuna
getirildi.
Taşra
üniversiteleri sıfırdan kendi atadıkları rektörlerle ve geniş bütçelerle prototip olarak
kuruldu. Gelinen noktada “on binlerce mezun vermiş, açılan programlarla pek çok
akademisyen yetiştirmiş” durumdalar. İktidar, bu üniversitelerin toplumda ve
akademide eriştikleri ciddi boyutlardaki etkileriyle amacına ulaşmış görünüyor.
Ancak kaybedenler “iyi bir üniversite [eğitimi] hayali kuran gençler,
özgürce araştırma faaliyeti içinde olmak isteyen akademisyenler” ve elbette
ülkemiz. Akademinin derin sessizliği (Boğaziçi
Üniversite’sinin onurlu direnişi hariç) ülkemizin karanlığı olmaz umarım.
Siyaset-Diyanet-Tarikat
kuşatmasındaki üniversiteler, Cumhuriyet “parantezini” kapatma gayretlerinde
çok önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. 28 Mayıs bu parantezi
kapattırmamak yolunda son bir şans olabilir.