25 Ocak 2020 Cumartesi

Solucanlar ve Kanal İstanbul


“Benim sadık yârim kara topraktır.” Âşık Veysel

Ayağımızın altında sessizce yatmakta olan toprağa kulak verebilsek, derinlerine inerek neler olup bittiğine bakabilsek “dünyanın derisine” basıyormuşçasına çok daha dikkatli olacağımız müthiş bir dünya ile karşılaşırız. Örümcekler, ağaç bitleri, çıyanlar, salyangozlar, böcek larvaları, kırkayaklar, solucanlar, çeşitli böcekler, keneler, mantarlar, algler ve milyarca bakteri yaşamakta bu ortamda. Bitkilerin ihtiyaç duyduğu karbon, azot, fosfor, kükürt, demir, magnezyum gibi elementler, mikroorganizmaların yaptığı çeşitli ayrıştırma ve sentez süreçleri sonucunda bitkilere faydalı hâle geliyor, humusa aktarılıyor. Daha doğrusu, bu küçük varlıklar/mikroorganizmalar olmadan toprak işlevlerini yerine getiremiyor.[1]
Yaklaşık dört milyar yıl önce tek hücreli bir bakteri türü -siyanobakteriler- atmosferi oksitlemeye başladı, 500 milyon yıl kadar önce de atmosferdeki oksijenin artmasıyla bazı canlılar için oluşan yaşanabilir ortamda (henüz oksijen oranı %21’e erişmeden önce) dünyamızda solucanlar da vardı. Üç milyon yıl önceki geçmişe ait 20 fosil insan türünden günümüze yalnızca biz Homo Sapiens’ler kaldık. Modern insan sadece 200 bin yaşında. Oysa ki, şu anda var olan canlıların (ayrım eksik ve yanlış olsa da hayvanlar, bitkiler, mikroplar) hemen hepsi biz yokken de bu dünyadaydılar.